23 Ekim 2017

Kahve Bahane #7


Masada kahve yerine bitki çayı var bugün. Sebebi bir haftadır yok saydığım hastalığımla haşır neşir olmamdan kaynaklanıyor. Hemen kabullenmem hastalığı, ilk önce onu yok sayarım. Ona, bu bedenin patronu kimmiş göstermeye çalışırım. Çoğu zaman galip gelsem de bazı zamanlar yenilirim. Zaten hayat böyle güzel. Her zaman kazanırsan, kazandığın zamanlar aldığın hazzın da bir tadı kalmaz, di mi ? Şu an için hastalık ile seviyeli bir ilişkimiz var. Beni yatağa düşürmediği sürece sorun yok. Aslında evde işleri yapacak biri varsa (bu tanım genelde anneler için kullanılır) yatak döşek yatmanın da keyfi ayrı oluyor. Eee bizde şimdi o çok uzaklarda. Onun için yatmanın da bir keyfi yok.

Bak sen şu hastalığın bana yaptığına, tüm benliğimi ele geçirmiş gibi. Parmaklarım devamlı onun hakkıda yazıp duruyor. Şimdi beynimi hastalığı düşünmekten uzaklaştırıp, bu hafta gittiğim iki sinema filmi yazmaya odaklamalıyım.

Kahve bahanenin önceki yazısında Loving Vincent'i izleyeceğimi yazmıştım. Bu hafta onu izledim. Polonya- İngiliz ortak yapımı bir film. Filmin görselleri için 100 sanatçının çizimi kullanılmış. Konusu Van Gogh'un ölümünün intihar mı yoksa cinayet mi olduğunu araştıran bir genç üzerinden işleniyor. Filmi beğenebilmek için Van Gogh'un hayatını biraz da olsa biliyor olmak gerek. Hakkında sadece bir ressam olduğunu bilenler için filmin pek bir şey ifade edeceğini düşünmüyorum. Bir ara Van Gogh hakkında güzel bir yazı yazayım en iyisi.  Kahve bahane serimin bana en büyük artılarından biri de yazarken aklıma yazılacak yeni konular getirmesi. O nedenle bu seriyi yazmayı seviyorum.


Bir diğeri ise, Philip K. Dick'in " Androidler Elektirikli Koyun Düşler mi? " adlı kitabından esinlenerek beyaz perdede yerini alan Blade Runner 2049 adlı film. Türkiye'de sansürlendiği için oldukça adından bahsettirdi. Biz sansürsüz izledik. Bana sorarsanız en sansürlenmeyecek yeri sansürlemişlerdi. Diğer sahnelerde yer alan göğüsleri de sansürlemişler mi diye düşündüm filmi izlerken. Sansür olayını bir yana bırakırsak, film hakkındaki tek eleştirim 2 saat 30 dakika sürmesi. Görseller çok güzel olduğundan, insan izlerken sıkılmasa bile toplamda film için harcanan zaman çok fazla. Bilim kurgu seviyorsanız izleyin. Bunun dışında kitabı da okumanızı tavsiye ederim. Ben geçtiğimiz yaz okumuştum.


Lehçe ile tanıştıktan sonra kitap okumaya ayırdığım zaman azaldı. Oldukça yoğun ders çalışıyorum. Günde sadece 1 saatimi kitap okumaya ayırabiliyorum. Yıl sonu hedefim 70 kitaba ulaşmaktı. Sanırım hedefime ulaşamayacağım. Dün 56. kitabı okumaya başladım. Önümde iki ay var. Bu sene kapanışı 60 kitapla yapabilirim diye düşünüyorum.

Okumayı sevdiğim gibi yazmayı da seviyorum ben. Onun için bir blogum var zaten. Altını çizerek de kişisel blog yazarı olduğumu her seferinde belirtiyorum. Benim amacım yazarken mutlu hissetmek. İçimi dökmek. Bu bir terapi yöntemi aslında. Yazmak ilk önce bana, ruhuma iyi geliyor. Bunun yanı sıra kalbi güzel insanlar tarafından okunmak ve yorum almak beni mutlu kılıyor. Blog serüvenimde beni yalnız bırakmayan herkese (sana) teşekkür ederim. Bu mutluluğumu somutlaştırmak adına, bu sene en çok yorum yapan bir kadın ve bir erkek okuyucuma, çam sakızı çoban armağanı, Krakow'dan bir hediye göndereceğim.

Bitki çayım bitti. Yazıyı da sonlandırmanın vakti geldi.
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşmek üzere.
İçinizden huzur eksik olmasın.







✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

15 yorum :

  1. Kişisel blog yazrı ismine çokça yakışır blogun var. Filmleri izlemedim ama Polonya ve benzer coğrafya ait olan yönetmenler iyi filmler çıkıyor. Soğuk renkleri fazla olsa da iyidir hoştur. Bende şimdi ingilizceyle haşır neşir olmak istiyorum bakalım ne olacak. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. İngilizce çok nankör bir dil. İnsan bıraktığı anda gerilemeye başlıyor. Kolaylıklar diliyorum.

      Sil
  2. güzel sanatlardayken van gogh uy anlatmak için bir arkadaşım kılığına girmişti. o gün bugündür hayatını adım gibi bilirim fakat bu filmi bilmiyordum, izleyeceğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de üniversitede seçmeli resim dersi almıştım. Orada ünlü ressamların tablolarının kopyasını çizmemizi istemişti öğretmen. O zamanlar ben de rastgele Van Gogh tablosu seçmiştim. Benim de Van Gogh ile tanışmam böyle oldu. Sonra hayatını okudum. Amsterdam ziyaretimde müzesini ziyaret ettim.
      Film daha çok yeni. Burada geçen hafta vizyona girdi. Türkiye'de de vizyonda olabilir.

      Sil
  3. Blade Runner son zamanlarda çok konuşuluyor. Film gibi şeylere pek vakit ayıramadığımdan ve sinemaya gitmeye üşendiğimden dolayı, her ne kadar filmi merak etsem de sanırım sadece yorumlarını okumakla yetineceğim :)
    Kişisel blog mevzusu da malum, kişiden kişiye değişen bir yorumlaması var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sinemaya gitmeyi seviyorum ben. Artık alt yazısız sadece ingilizce izlemeye de alıştım.
      Kişisel blog konusunu herkes kendine göre yorumluyor sanırım. Son zamanların da modası bu olmuş.

      Sil
    2. Android oyun indir, bilmem ne mp3 indir şeklinde bile "kişisel blog"lar var :)

      Sil
  4. Kahve bahane,muhabbet şahane.:) Kitap konusunda da moralinizi bozmayın. Hedefe ulaşamasanız bile yaklaşmış olacaksınız. Filmleri izlemedim bu arada. Fırsat bulabilirsem bir bakarım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Seneye okunacak daha çok kitabım olacak.

      Sil
  5. Bu seriyi okumayı seviyorum. Geçmiş olsun çabucak iyileşirsin umarım. Blade Runner'ı izledim, evet biraz uzun ama kaliteli bir film. Hatta ilki çekildiği yıl düşünülünce oldukça deneysel. Hatta şuan olan tüm bilimkurgu filmlerin babası gibi bir şey :)Loving Vincent'ı da listeye aldım, teşekkürler.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Ezgi. Ben de yazmayı çok seviyorum. Eski versiyonunu da izledim. Aslında onu izledikten sonra bunu izlemek lazım. Devamlılık var filmde. Sevgiler.

      Sil
  6. Öncelikle geçmiş olsun. Ama hastalığa kabadayılık olmaz derler, yatak döşek olmadan önce gereğini yapmak lazım yani. İki filmi de izlemedim ama hala sansürlenen film olduğunu duymak hiç hoşuma gitmedi.

    Ben de bu kaliteli blog için sana teşekkür ederim. Büyük bir zevkle okuyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim sayın Özer. Hastalığı oldukça hafiflettim. Yani ben kazandım yine diyebilirim. Zaman ayırıp okuduğun ve yorumlarınla sayfama değer kattığın için ben de sana teşekkür ederim.

      Sil
  7. geçmiş olsun, büssürü şey de öğrendiim bak şimdi, loving vincent, blade runner. saoool :)

    YanıtlaSil
  8. ne güzel söylemişsin gerçekten de yazmak terapi
    hep yaz seni okumak da çok keyifli
    sevgiler

    YanıtlaSil

*Bloglar yorumla beslenir. Yorumlarınızı eksik etmeyin.
*Lütfen yalnızca yazı ile ilgili yorumlar yazın. Link bırakıp kaçmayın.
*Yazının konusu dışında sormak veya iletmek istediğiniz bir şey varsa İletişim formunu kullanın.
Sevgiler.

Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.