Vay vay vay neredeyse iki aydır kahve bahane yazmamış, buraları bir hayli boşlamışım. Bu süre zarfında pek hareketli iki ay geçirdiğimi söyleyebilirim. Zaten yaza merhaba dediğim için keyfim bir hayli yerinde. Bunu anlatmana gerek yok.
Mayıs ayında jet hızıyla alınan bir karar neticesinde annem bizi ziyarete geldi. Yeşil pasaportun gözünü seveyim dedim mi dedim. Hani insanın mutluluktan ayakları yerden kesilir ya, işte öyle bir şeydi yaşadığım. Beraber dolu dolu 27 gün geçirdik. Bu sefer annemi bir turist gibi gezdirmek yerine rutin hayatıma dahil ettim. Sabah ve akşam yürüyüşlerine birlikte çıktık. Evin eksiklerini birlikte aldık. Beraber balkon keyfi yaptık. Evlendiğimden beri annemle aynı şehirde yaşamadım ben. Aynı şehirde yaşayanlara da pek bi özenirim. Şimdi annemin evi burada olsa, hadi çayı demledim gel bir balkon keyfi yapalım desem fena mı olurdu.
Annem için geri dönüş bileti bakarken bir anda plana dahil olduğumuz için annemle İzmir'e uçtum. Hazır gitmişken bir deniz tatili yapalım dedik ve soluğu Akbük'te aldık. Kız kardeşim bize katılamadığı için tatile puanım 10 üzerinden 9 oldu. Emoşum da burada olsa dedim durdum hep. Akbük'ün denizi tek kelime ile muhteşemdi. Yedi gün boyunca denizden çıkmadım desem yeridir. Bu arada ben denizden pek korkarım ve kıyıya paralel yüzerim hep; hayatımda ilk defa bu sefer açıldım. Böylelikle bir korkumun daha üstüne gitmiş oldum. Bana böyle güzellikler yaşantan Akbük'te kalbimi bıraktım.
Memlekete dair umutlarım tam anlamıyla tükenmemişken hep emeklilik hayali kurardım. Popüler olmayan bir kıyı kasabasında bahçeli bir ev hayal ediyorum. Aslında hayallerim baki fakat mevcut şartlar da beni korkutmuyor değil. Türkiye'de her şey ama her şey el yakıyor. Market fiyatlarını gördükçe ve İzmir gibi yerde manav reyonlarının eski bolluğunu görmeyince bayağı üzüldüm. İnsanların bu kadar fazla yaşam mücadelesi vermesi çok acı.
Bu sefer uzun bir aradan sonra ilk defa İzmir'in sıcaklarına denk geldim. Ben alışmıştım Eylül'de gitmeye. Eylül Ekim İzmir'in en güzel zamanları bence. Sıcaktan hiç dert yanmayan ben bile "yok artık bu kadarı bana bile fazla" dedim.
Peki bilin ne oldu. Geri döndüğümden beri Krakow'da İzmir'i aratmıyor. Sıcakları yüklenip geldik sanırım. Krakow'daki sıcaktan yana pek sıkıntım yok çünkü gece serin oluyor ve güzelce uyunabiliyor. Ama İzmir öyle mi! Klimasız uyumak imkansız.
Klima hiç benlik bir alet değil. Yaz aylarında ofise gitmeyi de hiç sevmezdim bu klima savaşları yüzünden. Polonya'da pandemi resmi olarak bitti. Bizi ofise geri çağırıp çağırmayacaklarını tartışıyorlarmış. Birçok şirket çalışanlarını ofise geri çağırmış. Umarım bizim şirket bizi geri çağırmaz. Zira ben mevcut durumdan çok ama çok memnumum.
Memnuniyet önemli. Mesela son iki aydır kendimden de pek memnumum. Yaptığım ağırlık antremanlarının sonuçları gözle görünür oldu artık. Aynaya baktıkça aferin Yasemin böyle devam diyorum. Yaş haneme sayılar eklendikçe daha pozitif bir insan haline geliyorum sanırım. Eskinden kendimi sevmezdim mesela şimdi kendimle barıştım pek de iyi oldu.
Anlayacağınız ben ve kendim mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz. Umarım ki bu memnuniyetlik hali katlanarak devam eder. Zira diğer türlüsü çekilmez oluyor.
Araya zaman girince, yine bir solukta bayağı yazdım. Bilirsin sevgili okur ben uzun uzadıya yazmayı pek sevmem de beceremem de. Bence artık bu yazıyı sonlandırma vakti geldi.
O zaman ne diyoruz; Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.
Yarın uyandığınızda aynaya bakıp kendinize gülümsemeyi ve günaydın demeyi de ihmal etmeyin.
Hayat başkalarını memun etmek için pek kısa.
✄----------------------------------------------------------------------