24 Nisan 2019

Bahar Mimi


Yeni bir kitaba başladım bu akşam. Fakat beklediğim gibi çıkmadı, biraz zaman geçtikten sonra usulca kapattım kapağını. Sonra kahvemi yudumlayıp, bloglarda neler varmış diye bakarken Efsunvari tarafından mimlendiğimi gördüm. Masada kahve varken mime cevap yazmalıyım dedim ve işte buradayım.

1- Bahar bir insan olsaydı onunla aranız nasıl olurdu?

Bu baharın nerede yaşadığına göre değişirdi. Eğer Bahar İzmirli olsaydı çok iyi arkadaş olurduk. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Fakat Polonya'lı olsaydı, biraz didişirdik. Ben hep soğuk olduğundan dem vururdum. O da hıh der küser giderdi.

2- Şu ana kadar yaşadığınız hayatın bahar kısmı hangi döneminiz? O dönemde neler yaşadınız? 

Birinci, ikinci, üçüncü... Pek bir bahar yaşadım sanırım. Tam tepetaklak olurken düze çıktığım dönemler oldu. İşte onların hepsi hayatımın baharıydı. Birini anlatsam diğerinin hatrı kalır.

3- Bahar bir arkadaşınız olsaydı onun okumaya ihtiyacı olan kitabın ne olduğunu düşünürdünüz? 

Bahar arkadaşımsa zaten kitap okumuyor olma olasılığı çok düşük olurdu. Bir insana bunu oku demeyi pek sevmiyorum aslında. Çünkü herkesin ilgi alanı farklı. Sanırım ilk önce ilgi alanlarını öğrenip, ondan sonra ona bir kitap tavsiyesinde bulunurdum.

4- Size baharı anımsatan insanlar var mı çevrenizde, varsa kimler? 

Babaannem sanırım. Bu dünya üzerinde en yakınlarını (annesini, babasını, kardeşlerinin tümünü, kocasını ve evladını) kaybetti. Buna rağmen solmadı, şükrünü bildi. Dimdik ayakta durdu. Ve durmaya devam ediyor. 

5-  Bahar temalı bir yağlı boya tablo yapmak isteseniz resmin içinde olmazsa olmazınız ne olurdu? 

Bazen küçük tuvallere akrilikle bir şeyler çiziyorum. Çoğunda da bahar teması hakim. Ve korkuluk çizmeden edemiyorum. Korkuluğun altında rengarenk çiçekler oluyor her zaman. 

6- Bahar yorgunluğu ile mücadele eder misin? Yoksa kendini baharın kollarına yorgunca bırakmayı mı tercih edersin.

Ben mücadeleci bir insanım. Yorgunluğu yok saymaya çalışırım çoğu zaman. Fakat bazen insanın kendini öylece bırakası geliyor. Bir öyle bir böyle, tez vakitte, az zararla atlatmaya çalışırım diyelim.

7- Baharda gitmek istediğin coğrafya

Uzak doğu. Japonya olabilir. Yanılmıyorsam Nisan ayında Sakura (kiraz çiçekleri) ile bezeniyor ortalık. Doğanın uyanışını farklı bir coğrafyada gözlemlemek isterdim. 

Baharın gelemediği bu günlerde, böyle güzel bir mim yapmak, baharın hayalini kurmak güzel oldu. Bende bu mime yedi blog arkadaşımı davet ediyorum. 

Ezgissimo
Dikkat Çekiyorum
Ben Kuzgun
Deep
Yaşamdan Yazılar
İş Bu Fikir Bu
Aslıha'nın Dünyası

Fakat unutmayın, soruları sevdiyseniz siz de bu mime katılabilirsiniz. 

Bu mimi yazarken Candan Erçetin'in Bahar adlı şarkısını mırıldanıp durdum. O yüzden kapanışı o şarkı ile yapıyorum. 




✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

22 Nisan 2019

ZOO Kraków Hayvanat Bahçesi



Krakow'da dört sene geçirmeme rağmen gitmediğim yerlerden biriydi hayvanat bahçesi. Bir dağın yamacında kurulmuş, oldukça büyük olan hayvanat bahçesini bugün arkadaşım daveti üzerine ziyaret ettim. Hayvanat bahçelerine karşı biraz tepkiliyim aslında. Çünkü hayvanlar doğal yaşamlarından uzaklaştırılıyor ve bir kafese tıkılıyor. Düşünün bir zaman sonra sizden daha akıllı bir ırk ortaya çıkıyor. (Biz onları yavaş yavaş üretiyoruz aslında. Robotlardan bahsediyorum.) Sonra farklı kıtalardan insanları toplayıp belirli bir bölgede sergiliyorlar. Kötü değil mi?

Bu konuda farklı bakış açıları var. Mesela arkadaşıma "yazık bunları böyle çitlerin, kafeslerin arkasına koymuşlar" dedim. O da bana "ama belki doğal yaşamda öleceklerdi. Burada en azından güvendeler ve keyifleri yerinde. Mesela bir çoğu burada doğuyor ve zaten dışarıdaki yaşamı bilmiyor" dedi. Bu söz bana Truman Show adlı filmi hatırlattı. Henüz izlemediyseniz, en kısa sürede izleme listenize ekleyip, izlemenizi tavsiye ederim. Bu duygu karışıklığı içinde gezdim, gezerken blog için birkaç kare fotoğraf çektim. Doğal yaşamlarında göremeyeceğim hayvanları görme şansını yakaladım da onların bizi görmekten ne kadar memnun oldukları konusunda şüphelerim halen devam ediyor. Benim ilgilimi en çok penguenler, zürafalar ve zebralar çekti. Çok tatlı hayvanlar. Aslan, kaplan yani kedigillerin uyku saatine denk geldiğimden onların fotoğraflarını çekemedim. Poz verdiğim lama ile ortak noktamız ise kesinlikle çok havalı olan saçlarımızdı.
















✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

21 Nisan 2019

Kadın Beyni Erkek Beyni - Serkan Karaismailoğlu



Okuduğum kitaplar hakkında yazmayalı oldukça uzun bir zaman oldu. Bu yazıyı yazmamın müsebbibi Serkan Karaismailoğlu'nun son dönemde okuduğum iki kitabı. "Kadın Beyni ve Erkek Beyni" ve "Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum" kitaplarının yazarı Serkan Karaismailoğlu. Doktorasını Hacettepe Üniversitesi'nde "beyin cinsiyeti" üzerine yapmış. Ben bilim adamıyım kasılmalarından eser yok kendisinde. Tıbbi terimlere hakim olmayanların da "neler dönüyor içimizde" sorularına yanıt verme becerisine sahip. Daha ne olsun!

Kadın Beyni Erkek Beyni

Adı itibariyle etrafta kol gezen psikoloji kitaplarından biri olarak algılanabilmeye çok müsait. Fakat kitabın içi öyle değil. İçinde birçok bilimsel araştırma verileri var. Fakat bu sizi ben öyle bilimsel kitapları okuyup hiçbir şey anlamıyorum endişesine kapılmaya sevk etmesin. Zira Serkan Karaismailoğlu'nun dili çok sade ve anlaşılır. Kitabın başında, ortasında ve sonunda kısa bir hikaye var. İlk sayfada sizi karşılayan hikaye yüzünden "acaba bir aşk hikayesi mi okuyacağım" diye düşünürseniz kesinlikle yanılırsınız. Bu bir aşk romanı değil. Bu kitapta yazılan her şey biziz. Çünkü bizim biz olmamızı sağlayan beyin bu kitabın baş kahramanı. 

Şimdi gelelim kitabın bana ne kattığına; 
Bu kitap sayesinde çok sinirlendiğim kişilere bundan böyle gerizekalı demek yerine "gangliyon" diyebileceğim. Çevrenizde zeka yoksunu insanlar varsa sizi sinirlendiriyorlarsa siz de gönül rahatlığıyla gangliyon beyinli diyebilirsin. Gangliyon ilkel canlılarda beyin görevi gören bir yapı. Detaylarını öğrenmek istiyorsanız kitabın 25. sayfasına göz atabilirsin. 

Bu kitap sayesinde, zigot, limbik, oksitosin ve orbicularis oculi kavramlarına aşınalık kazandım. Bunları bilimsel bir makalede okusaydım muhtemelen ders çalışıyormuş hissine kapılıp okumayı bırakırdım. Fakat bu kitabın en önemli özelliği bunları sizi sıkmadan açıklayabilmesi.

İnsanların birbirinden farklı olmalarının nedenleri araştırmayı seviyorsanız, adına beyin dediğimiz bu karışık yapının derinliklerinde neler barındırdığını merak ediyorsanız bu kitap tam sizlik. Ayrıca sıkıcı olmayan dili sayesinde bir çırpıda okunabilir. Hazır yaz geliyorken ve tatil planları yapılmaya başlanmışken, bavulunuza bu kitabı atın derim. 


Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum

Kitap, ismi nedeniyle bir diyet kitabı gibi algılanabilir. Sanırım Serkan Karaismailoğlu sağ gösterip sol vurmayı sevenlerden. Bu kitabını bir diyet kitabı diye alıp okumak isteyenleri şaşırtacak bilgilerle bezemiş. Kitap, bağırsaklarımızın bizi nasıl yönettiği konusunun uzun uzun işlendiği bir kitap. İçindeki bilgiler oldukça güzel. Kitabın tek eskisi bazı yerlerde tekrar düşmesi. "Bunu daha önce anlattınız" diyesi geliyor insanın. Ama her güzelin bir kusuru olur diyip okumaya devam ederseniz bu kitap sayesinde yararlı bilgiler edinebilirsiniz. Son zamanlarda adından sıkça bahsedilen mikrobiyota hakkında merak ettikleriniz bu kitabın içinde gizli. Ayrıca şok diyet yapanları üzecek bilgiler içeriyor. Bu kitap sayesinde beslenmenizi nasıl düzene sokacağınızı ve sizi devamlı abur cubur yemeye iten iç sesinizi nasıl alt edeceğiniz öğrenebiliyorsunuz. Hem de öyle üç kaşık ondan, beş kaşık bundan ye tavsiyeleri olmadan. Dedim ya bu bir diyet kitabı değil. Bu bilimsel veriler ile dolu bir kitap. Daha fazla ayrıntı verip, kitabı okuyacakların okuma zevklerini azaltmak istemem. Bu kitabı da bavula atalım mı Yasemin diyorsanız, şimdi pek emin olamadım. Çünkü tatilde kaçamaklar yapıyoruz, bu kitap size birazcık vicdan azabı yaşatabilir.

Ben kitapları büyük bir ilgi ile okudum. Son dönemlerde, özellikle beslenme konusunda insanların beynini yalan yanlış bilgilerle dolduran sahte insanların varlığından sıkılanların kesinlikle okuması gereken iki kitabın tanıtımı vardı bu yazıda.
Herkese keyifli okumalar.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

20 Nisan 2019

İlkbahar - Paskalya Bayramı


Bir ilkbahar sabahı rastladım size demiş şair. İlkbahar sarhoşluğundan nasibini almayan yoktur sanırım. Ağaçların üstünde beliren rengarenk çiçekler, güneşin iç ısıtan sarısı, gökyüzünün canlı mavisi, insanı içmeden sarhoş etmeye yeter.

Polonya'da ilkbahar dönemini doya doya yaşamak oldukça zor. Bir anda soğuyabilen havası ile o sarhoşluk hissi yerini kısa süreli bir şoka bırakabiliyor. Gelin görün ki bahar yorgunluğu baki kalıyor. 2019 yılının dördüncü ayını neredeyse geride bırakacağız ve ben en çok kendimi bu ay tembel hissettim. Yapılacaklar listesinde yapılmayı bekleyenlerin hazin sonunu ay sonu ne umdum ne buldum serisinde yazacağım.

Şimdi azıcık oradan buradan yazma zamanı. Dün, birkaç kare fotograf çekmek için iş çıkışı merkezde kurulan küçük dükkanları ziyaret ettim. Paskalya bayramına sayılı günler kaldı. Oruç tutan katoliklerin bir nevi bizdeki ramazan bayramını gibi bu paskalya. Hatırlarsanız daha önce fat thursday olayını anlatan bir yazı yazmıştım. Fat thursday gününden sonra paskalyaya kadar bir şeyi yememe ve içmeme kararı alıyorlar. Bu bireysel bir karar. Ondan sonra oruçları başlıyor. Yemeyeceğim, içmeyeceğim dedikleri şeyi tüketmiyorlar; ta ki paskalya gününe kadar. Paskalya günü sepetlerin içine tuz, et, yumurta koyup kliseye götürüyorlar. Peder sepetlerini kutsuyor ve o kutsal yiyeceklerle bir softa hazırlıyorlar kendilerine. İşte böyle buralarda bu bayramın hazırlığı var. Şehir paskalya tatile hazır.








Tatil demişken en sonunda Türkiye için gidiş tarihimi netleştirdiğimi söyleyebilirim. Uçak biletleri alındı ve geri sayım başladı. Dört sene içerisinde ilk defa bu kadar uzun süre ara verdim. Türkiye'ye gitmeyeli tam bir sene olacak. Eskiden gittiğimde uzun uzadıya vakit geçirebiliyordum. Şimdi ise sadece iki hafta kalabileceğim. Sanırım hiç yetmeyecek bana. Şimdiden her gün çiğ köfte ve ezine peyniri yeme hayalleri kuruyorum. Polonya'da beni en çok zorlayan şey ezine peynire benzer bir peynir bulamamak. Ezineyi geçtim beyaz peynire benzer peynir bulmak bile çok zor.

Polonya'daki iş hayatı hakında ayrı bir yazı yazmak istiyorum. Kahve bahanede işimle ilgili pek bir şey anlatmadığımın farkındayım. Şimdilik her şeyin maşallahı var. Güzel gidiyor. Çalışma şartlarının Türkiye'den çok daha iyi olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Çalışana verilen bir değer var ve bunu fark edebilmek güzel. Ayrıca birçok farklı ülkeden insanla birlikte çalışma deneyimi elde ediyorum. Bunlar güzel ilerde anlatılabilecek güzel anılar olarak birikiyor. Tek sıkıntı arkadaşlık kavramlarının bizim gibi olmaması. Bireysellik ön planda. Herkes kendi halinde.
Ben de bu aralar kendimi kendi halime bıraktım. Bir şeyleri yapmak için kendimi zorlamıyorum. Olduğu kadar diyorum artık. Oluyor mu olmuyor mu; onu da zaman gösterir.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

12 Nisan 2019

İlginç Ölümlere Sahip Ünlü Yazarlar


Kitap sevenler derneğine üyeyseniz, yazarların yaşam öykülerine az çok hakimsinizdir demektir. Okumak istediğiniz bir kitabı elinize aldığınızda sizi ilk önce o yazarın kısa hayat hikayesi karşılar. Nerede doğduğunu, neler yaptığını, hangi eserli yazdığını oradan öğrenirsiniz. Bu kısa bilgilendirme yazısından sonra yazarın kaleminden çıkmış olan dünya ile tanışırsınız. Bazı kitaplar sizi çok etkilerken, bazılarından beklediğiniz hazzı alamazsınız.

Bu yazı, yazdıklarıyla sizi farklı dünyalar ile tanıştıran yedi yazarın nasıl öldüğüne dair bilgiler içerecek. Konu pek bir sevimsiz gibi gözüküyor olabilir. Yazdıkları ile kalbimize dokunan yazarların hayatlarının nasıl noktalandığını bilmek ilgi çekici olabilir diye düşündüm. Bununla ilgili bir araştırma yaptım. Şimdi öğrendiklerimi sizinle paylaşma zamanı.
Kürk Mantolu Madonna'nın yaratıcısı olan Sabahattin Ali'nin bir mezarı bile yok. Yazar kimliğinin yanında, asker ve gazeteci kimliklerine sahip olan Sabahattin Ali, zamanında hükümeti eleştirdiği için adına açılan davalar yüzünden oldukça sıkıntılı dönemler geçirdi ve hapis günlerinden sonra yurt dışına gitmeyi istedi. Fakat attığı adımların onu ölüme yaklaştıracağını bilemedi. Çıktığı yolculuk sırasında hunharca öldürüldü ve cesedi Istanca Dağları eteklerinde bir çoban tarafından iki ay sonra bulundu.


Güzel dizelerin sahibi Orhan Veli Kanık'ın talihsiz ölümünü bilmeyen yoktur. Ankara'ya yaptığı kısa ziyaretinde belediyenin kazdığı çukura düşer ve başından hafifçe yaralanır. Kazadan iki gün sonra İstanbul'a döner. Aradan dört gün geçer ve arkadaşları ile yediği bir öğle yemeği sırasında fenalaşır. Arkadaşları tarafında hastahaneye kaldırılan Veli'ye alkol zehirlenmesi teşhisi konur ve o yönde tedavi uygulanır. Yanlış teşhis yüzünden hayatını kaybeder. Asıl ölüm nedeni geçirdiği kaza sonrası beyninde oluşan damar çatlamasına bağlı geçirdiği beyin kanamasıdır.

Kadınlar tüm dönemlerde bir yerlere gelebilmek, sesini duyurabilmek için oldukça zorlu yolları aşmak zorundadır. Bu zorluklarla başa çıkıp kitaplarını herkese ulaştırmayı başarmış bir kadındır Virginia Woolf.  Kitaplarında yaşadığı dönemin zorluklarına değinir. Zaman içinde psikolojini bozulur ve düzelemeyeceğine karar verir. Ceplerine doldurduğu çakıl taşları ile evinin yakınında bulunan nehire doğru geri dönülmez bir yolculuğa çıkar. Kendini suyun akışına bırakır. Cansız bedeni yaklaşık 21 gün sonra bulunur. Virginia, ardında biri kardeşine biri de kocasına hitaben yazılmış iki adet intihar mektubu bırakır.

Kısa ve çarpıcı hikayelerin yaratıcısıdır Nikolai Gogol. Palto adlı hikayesi Rus edebiyatının yapı taşlarından biridir. Dostoyevski'ye " Hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık." sözünü söyletir. Zaman geçtikçe dine olan ilgisi artar ve eskiden eleştirdiği kiliseye bir bağlılık gösterir. Bu arada Ölü Canlar romanının ikinci kısmını yazmıştır. Fakat yazdıklarının şeytanın bir oyunu olarak görür. Gözünü kırpmadan yazdığı kağıtları yakar. Bu olayın ardından büyük bir bunalıma girer, yemek yemeyi reddeder ve yatağa düşer. İçinde yanan bu pişmanlık ateşi sönmez. Ve dokuz gün sonra acılar içinde hayata gözlerini yumar.

Soylu bir ailenin üyesi olan Aleksandr Puşkin'e tabiri caizse rahat batmış diyebiliriz. Kültürlü bir anne babanın evladı olan Puşkin'e o dönemde sunulması zor olan olanaklar sunulmuştur. 8 yaşına geldiğinde bülbüller gibi Fransızca ve Rusya bilen Puşkin, onbir yaşında fransızca şiirler yazmaya başlar. Büyür, delikanlılık çağını geride bırakır ve evlenir. Arkadaşı ile karısı arasında bir flörtleşme olduğuna dair isimsiz mektuplar alan Puşkin, karısa kur yapan arkadaşını düelloya davet eder. Yapılan düelloda, rakibini omuzundan yaralayan Puşkin karnından yaralanır ve iki gün boyunca can çekişir. Soğuk bir şubat ayında çektiği acılara daha fazla dayanamaz ve ölümün kucağına kendini bırakır.

Jerzy Kosinski, çocukluğu İkinci Dünya Şavaşına yenik düşen bir yazar. Polonya'da başlayan yolculuğu Amerika'da son bulur. Savaşın soğukluğunu anlatır kitaplarında. Psikoloji okuması bile onu hayata bağlayamaz. Çocuk yaşta şahit oldukları ve yaptığı uzun kaçış yolculuklarının kötü anısı yakasını bırakmaz. Artık onun için kaçınılmaz bir son vardır. İntihar etmeye karar verir ve bu kararından dönmez. Küvetteyken başına poşet geçirerek intihar ettiği söylenir.

Sadık Hidayet için Doğunun Kafka'sı derler. Zamanında yazdıkları tepki toplar. Sadık Hidayet'te yaşamına son vermeyi seçenlerden. Paris'te hava gazlı bir apartman dairesi kiralar. Evdeki tüm delikleri kapatır ve gaz musluğunu açar. Cansız bedeni, ertesi gün ziyaretine gelen arkadaşı tarafından mutfakta bulunur. Daha sonra olayı anlatan arkadaşı, ölüm yolculuğuna çıkmadan önce traş olmuş, temizce giyinmiş olduğunu söyler. Birçok kitabı Fransa'daki kitapçılarda ve kütüphanelerde bulunmaz. Kör Baykuş kitabının satışı Tahran Kitap Fuarı'nda yasaklanır. 2006 yılından bu yana da tüm eserleri İran'da yasaklılar listesinde yerini alır.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

8 Nisan 2019

Kolektif Hikaye



Bu gezegende güneş sizin güneşiniz gibi sarı renkte asılı kalmaz gökyüzünde. Gezegenimizi aydınlatır ama bir rengi yoktur. Bu yüzde buraya "Beyazların Şehri" derler. Dünyalı varlıklar "dünya düz mü?" diye tartışırken; biz "zebra siyah üstüne beyaz mı, beyaz üstüne siyah çizgili mi?" diye tartışırız. Gezegenimizin adından etkilendiğimizden olsa gerek çoğu kişi zebranın siyah deri ile kaplı olduğunu ama güneşimizin ışınlarından dolayı beyaz çizgilerin sonradan oluştuğunu savunur.

İşte burası Beyaz Gezegen. Ben de Beyaz Gezegenin Beyazlar Şehrinde yaşayan bir canlıyım. Dünyalılar gibi iki elim, iki gözüm ve iki bacağım yok; ama dünyalı insanlar gibi "pazartesilerden nefret ediyorum". Her sabah bir fincan beyaz çay içiyorum. Beyaz çay bize dünyadan geliyor. Her sabah çayımı yudumlarken; "bu insanlar çayı içilebilir kılmayı nasıl düşünmüşler" diye kendi kendime soruyorum. Bu güne kadar bir cevap bulamadım. Cevabını bulamadığım bir diğer şey ise insanların söylemekten hoşladığı ve bizim ırkımıza hiçbir şey ifade etmeyen tekerlemeleri. Mesela bir insan neden "üç tunç has kayısı hoşafı" cümlesini kurma ihtiyacı duyar ki.

Bizim gezegenimizde zaman kavramı oldukça farklı. Örneğin; "Kitap okumayı çok özledim, zamanı durdurup, doyasıya kitap okumak istiyorum" dediğimde, ben zamanı durdurabiliyorum. "Kelebek" gibi uçmak istediğimde uçabiliyorum.

Bir diğer farklılığımız ise siz dünyalılar gibi giyinme ihtiyacımızın olmaması. Kıyafet kavramı bizim gezegenimizde hiçbir şey ifade etmiyor. Dünyalılar kendi aralarında konuşurken lafı her seferinde fazla kilolarına getirmeyi başarıyor. "tahmini ne zamana gider bu kilolar? Su ile mi beslenelim, ne yapalım artık?" diyenleri var. Zayıf birini gördüklerinde "hayat sana ne güzel, ne diyelim?" diyenler var. Bazen dünyalıları anlamakta oldukça zorlanıyorum. Tüm saçmalıklarına rağmen, dünyayı, dünyalıları yani "seni takip etmeyi bırakamıyorum." Bazen artık dünyalılar ile yani seninle tanışma zamanının geldiğini düşünüyorum. "Sürpriz sever misin?" bilmiyorum ve bu yüzden şimdilik seni uzaktan izliyorum.


Not: Bu mikro hikaye deneysel bir çalışmanın ürünü. İnstagram hesabımda, konu sınırlaması yok, aklınıza gelen şeyleri yazın dedim. Gelen yazıları birleştirerek bir hikaye yazmayı denedim. Tırnak içerisinde gördüğünüz kelime ve cümleler benim kelime ve cümlelerim değil. Ben sadece o cümleleri birbirine bağlayarak size ulaştıran bir aracıyım. Birbirinden bağımsız cümleleri bir araya getirmek pek kolay olmasa da eğlenceliydi.
Hikayeye katkısı olan herkese teşekkürü bir borç bilirim. Zaman ayırdığınız için teşekkürler.


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

7 Nisan 2019

Kahve Bahane #41

Krakow 

Şaka maka kahve bahane serisinin 41. yazısını yazmak için buradayım. Hazır yeri gelmişken 41 kere maşallah diyeyim. Sevgili atalarımız kırk rakamını çok seviyor sanırım. Bir kahvenin kırk yıl hatırı var, kırk yılın başı, kırk dereden su getirmek derken, dur bir değişiklik yapalım da 41 kere maşallah diyelim demişler. Biz de neden 40 kere maşallah değil diye sorgulamadan kabul etmişiz.

Artık rakamları bir tarafa bırakıp, kahve bahane içeriğine odaklanma zamanı. Bugün bir değişiklik yaptım. Masamda kahve yerine, kabuklarını hafta içi yaptığım kekin içine eklediğim, portakal dilimleri var. Bu aralar yememe içmeme pek dikkat etmiyorum. Bu beni bir nebze üzüyor. Çünkü ay sonu gece koşusunda 10 km koşmayı planlıyorum. Bu koşu için biraz formda kalmam lazım. Yavaş yavaş antrenmanlara başladım. Hedefim 60 dakika dolmadan bitiş çizgisine ulaşmak.

Nisan ayına, tüm tembelliğimi yanıma başıma alarak başladım. Bahar yorgunluğundan olsa gerek, henüz ne umdum ne buldum serisi için ajandama umutlarımı yazmadım. İki gündür verimli bir şekilde kitap da okuyamıyorum. En kısa sürede ajandamı düzenlemem lazım. Çünkü oraya yazdığım şeyleri gerçekleştirmek için daha fazla çaba harcadığımı biliyorum.

Çaba demişken, enerjimin çoğun Lehçe öğrenmeye ayırdığımı söyleyebilirim. Kısıtlı vakitlerde elimden geldiğince çalışıyorum. Şirkette kurs başladı. Oldukça eğlenceli bir grupla, eğlenceli vakit geçiriyorum. Yeni insanlar ile tanıştım. Şimdilik her şey güzel gidiyor. Yakın gelecekte bülbül gibi şakımaya başlarsam şaşırmam.

Geçen hafta şirkette online bir eğitim yaparken "Biz hayatta başımıza gelen her küçük şeyi değiştiremeyiz, ama onları tecrübe etme şeklimizi değiştirebiliriz" diye bir cümle gördüm. Eğitim mindfulness hakkındaydı. Merak edenler için TED konuşmacısının linkini buraya ekliyorum.



Hayatın koşuşturması içerisinde kendine vakit ayırmalı insan. Ben bunu başardığıma inanıyorum. Arkadaşlarım bu enerjinin sırrı nereden geliyor Yasemin diyor. Şimdi enerjimin sırrını açıklama zamanı; Kinder sürpriz yumurtadan geliyor canım arkadaşlarım. Minyon çıkacak diye devamlı kinder sürpriz yumurta alıyorum. Şimdilik iki tane minyonum var. Üç tane olunca almayı bırakacağım. Bu arada kinder ocağıma incir ağacı dikmese iyidir.

Algıda seçicilik olgusunu kullanarak, üst paragraftan ocak kelimesini çekip alıyorum. Anne ocağına gitme planları yapmaya başladık. Yakın zamanda biletleri alıp geri sayım yapmaya başlayacağım. Düşüncesi bile beni heyecanlandırıyor.

Güneşin yüzünü bir gösterip, bir sakladığı bu günlerde, bazen oldukça halsiz hissediyorum. Adına bahar yorgunluğu dediğimiz bu sıkıntılı süreci umarım hasta olmadan atlatırım. Aslında yazasım var fakat tembelliğim buna mani oluyor tam da şu an da.

Şimdilik benden bu kadar.
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.