30 Kasım 2024

Kahve Bahane # Atlıkarınca



Çocukluğumda hiç atlıkarınca bindim mi anımsamıyorum. Tek anımsadığım, hafızam beni yanıltmıyorsa panayır gibi bir etkinlik olduğu dönemlerde teyzemin bizi Gülhane parkına götürdüğü; balerin, fincan gibi oyuncakla bindiğimi hatırlıyorum ama atlıkarınca anılarımda yok. 

Her noel arifesinde Krakow'un ana meydanından farklı bir yerde, küçük bir meydana atlıkarınca getiriyorlarmış. Bunu geçen sene atlıkarınca gelip gittikten sonra öğrendim. Ve tam bir sene o atlıkarıncayı görmenin hayalini kurdum. İşte bugün o hayal gerçek oldu. Oldu olmasına da, hiç hayal ettiğim gibi olmadığını itiraf etmeliyim. Ben daha ışıl ışıl bir atlıkarınca beklerken; korku filmlerine yakışır bir atlıkarınca ile karşılaştım. Biraz izlediğimde üstündeki tarih dikkatimi çekti. Sonrasında dur bakalım bu atlıkarıncayı bir araştırayım dedim ve ilginç bilgilerle karşılaştım. 

Meğerse bizim atlıkarınca 130 yaşındaymış. 1894 yapımı olan bu atlıkarıncanın büyük bir olasılıkla Macaristan'dan geldiği tahmin ediliyor. İkinci dünya savaşına kadar Cieszyn'de aktifmiş. Savaştan sonra atıl durumda yıllarca bir köşede kaderine terkedilmiş. Taaa ki tarih meraklılarının onu onardığı güne kadar. Tüm orijinalliği korunarak çalışır hale getirilmiş. Böylece sadece Polonya'da değil, tüm Avrupa'daki açık hava etkinliklerinde kendine bir yer edinmiş. Ayrıca Polonya'lı yönetmen Jana Jakuba Kolski’nin"Serce, Serduszko" adlı filminde de rol almış. 


Yani anlayacağınız bizim atlıkarınca pek meşhurmuş. Sonrasında Polonya halkının karuzela, İngilizlerin carousel dediği bu eğlence aracına neden biz atlı karınca demişiz diye merak ettim. Karınca bunun neresinde diye düşündüm ve kısa bir araştırma yaptım. Ve aslında bu oyuncağın isminin çıkış yerinin İtalya olduğunu öğrendim. Daha da enteresanı iki yüz yıl öncesine kadar biz bu oyuncağa Atlıkaraca diyormuşuz. Fakat karaca fonetik benzerlikten nasibini alarak zamanla halk arasında karıncaya evrimleşmiş. Ben bu bilgilere farklı kaynakları okuyarak ulaştım.  



Bilirsiniz ki, öğrendiklerimi paylaşmayı severim. Paylaşılacak bir şey kalmadığını göre, alın bu bilgiyi ne yaparsanız yapın diyerek kapanışımı yapabilirim.

Bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın. 
Hayatınızda her ne oluyorsa olsun, içinizdeki çocuğun isteklerine kulak vermeyi ihmal etmeyin.


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

29 Kasım 2024

Kahve Bahane #Keyif Pezevengi


Ne yaptın Yasemin, böyle bir başlık da neyin nesi; bu sana hiç yakıştı mı; demeyin lütfen. Az sonra yazdıklarımdan sonra evet bu başlık buraya cuk oturmuş diyeceksiniz. Az biraz sabır.

Sabır sanırım artık çok eskilerde kalan bir kelime. Nedense eskinden insanların daha sabırlı olduklarını düşünüyorum. Çevremde kime rastlasam hep bir sabırsızlık içinde kıvranıp duruyor. Bunu söyleyen de sabırsız bir Yasemin. Aslında bir işi başarmak için çok sabretmem gerekiyorsa sabrederim. Bendeki sabırsızlık durumu karşımdaki insanın çok yavaş olmasına bağlı. Lakin eskiye göre sabır eşiğimi yükselttim.

Eşik demişken 2024 yılını bitirmemize de sayı günler kaldı artık. Yılın bu zamanlarını seviyorum. Noel ruhu şehrin her tarafında hissediliyor. Etraf ışıl ışıl oluyor. Bana da çocuklar gibi bu zamanların keyfini çıkarmak kalıyor.

Işıl ışıl demişken, bu ışıltı hayatı da ben seçtim. Bu hafta iş yerinde yoğun bir hafta geçirdim. Eskiden çok bunaldığımı itiraf etmeliyim. Şimdi her şey yolunda gidiyor. İngilizler bana, ben de ingilizlere alıştım artık. Yoğunluk kendi halinde akıp gidiyor. Lakin her zaman söylediğim şeyin sonuna kadar arkasındayım. Muhasebe dünyanın en akıl almaz işlerinden biri. Hesapları böl, parçala, atomlarına ayır, raporla, sonra bir araya topla. Bankacılıktan finansa geçince beni yoran şeylerden biri kesinlikle bu oldu. 

Bölümlere ayır, parçala diyince, hafızam beni yanıltmıyorsa bir Japon felsefesi geldi aklıma. Bir işi öğrenmek için ilk önce izle, sonra böl, sonra da kendi düzenini oluştur şeklindeydi sanırım. Aslında bunu her iş değiştirdiğimde yaptığımı fark ettim. 

Kendi düzenimi oluşturmayı severim. Yaptığım işlerin bana has olmasını da. Bunu kim sevmez ki! Kendimle kaliteli zaman geçirmeyi severim de önemserim de. Yoğun bir haftayı geride bırakmanın dinginliğiyle bir kadeh kırmızı şarap eşliğinde ilk önce kitap okudum. Kitabı okurken, içimdeki diğer Yasemin, beni dürtüp "hadi taslakta bekleyen yazılarına bir göz at" dedi. Goethe hakkında detaylı bir içerik hazırlıyorum. O kadar gidip gezdim. Hakkını vermeliyim. 

Kitabın kapağını kapatıp masanın üstüne bıraktım. Masadaki boş kadehe gözüm ilişince doldurmamak için hiçbir engelim olmadığı aklıma geldi, hazır ikinci kadehimi içmeye hazırlanırken neden az biraz peynir de dilimlemiyorum ki dedim yanına. Bu arada kulaklığımı takıp hafifçe müziğin de bana eşlik etmesine izin verdim. Artık masanın üstünde kitabım, şarabım ve peynirim vardı. İşte tam o anda aklıma bir kahve bahane yazısı yazma fikri düştü. Sevdiğim şeyi yapmayı ertelememek adına, emektar bilgisayarımı dizlerimin üzerine aldım ve belki de ilk okuduğunuzda beni yargılamanıza neden olacak o başlığı atarak yazmaya başladım.

Eğer yargılamadan okumayı sürdürenlerdenseniz, gerçek bir kahve bahane okurusunuz demektir. O zaman tam da burada bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın diyeceğimi de çoktan tahmin etmişsinizdir.

Evet sevgili okuyucu; bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kal. 
Kendinize minik, tatlı keyif alanları oluşturmayı da ihmal etmeyin.

Zahmetsiz keyif yoktur, her mutluluk biraz çaba gerektirir. 
İrade Terbiyesi - Jules Payot

✄----------------------------------------------------------------------


Paylaş:

26 Kasım 2024

Pişman Etmeyen Şekersiz Cheesecake



Belirli zaman aralıklarında canım fazlasıyla tatlı bir şeyler yemek istiyor. Ara sıra kaçamak yapıp yediğimde de bi pişmanlık duymuyor değilim. Aslında kaçamaklara karşı değilim. Fakat orada minik tatlı bir eşik var. Eğer o eşiği geçerseniz, kaçamak yerini alışkanlığa bırakabiliyor. İşte tam da böyle bir zamanda dokusu cheesecake benzediği için adına "Pişman Etmeyen Şekersiz Cheesecake" dediğim tatlıyı yaptım. Bence bu isim bu tatlıya çok yakıştı. 

Şimdi gelin size içinde sadece üç malzeme olan ve adını sonuna kadar hak eden cheesecake tarifini vereyim. 

Pişman Etmeyen Şekersiz Cheesecake Nasıl Yapılır?

Malzemeler :

1adet tatlı elma (benim elmam bayağı büyüktü) 
2 adet yumurta
1.5 yemek kaşığı yoğurt. (yoğurdun sulu değil de katı olması gerekiyor, kıvamı tutturabilmek için.)

Yapılışı :

Elmanın kabuklarını soymanıza gerek yok. Birkaç parçaya bölüp robotun içine atın gitsin.
Yumurtayı ve yoğurdu da ekleyip, bızzzt yaptığınızda homojen bir karışım elde etmiş olacaksınız. Karışımı uygun pişirme kabına boşaltın. Ben iki tane küçük sufle kasesine paylaştırdım. 
Üstüne bir parça dark çikolatayı parçalara ayırarak serpiştirdim. 
Küçük bir şey olduğudan dolayı koca fırını çalıştırmak yerine Airfryer'de 160 derecede 25 dakika pişirdim. 
Hiç hesapta yokken, pişmesine 5 dakika kala derin dondurucudaki ahududular aklıma gelice üstüne birkaç tane ekledim.

Piştikten sonra biraz soğuması için beklettim ve en sonunda yanına güzel bir çay yapıp yedim. 
Eğer siz de ben bunu yaparım ki diyenlerdenseniz; şimdiden afiyet olsun. 









✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

25 Kasım 2024

Kahve Bahane #Isınma Turları


Kahve bahane yazılarına ara vereli çok uzun zaman oldu. Bazen açıp eski yazılarımı okuyor; vay be ne güzel yazıyormuşum bir zamanlar diyorum. Sanırım artık ısınma turları yapıp yeniden yazmaya başlamalıyım. Zira yazmak da sürekliliği oldukça gelişen bir aktivite. Ara verince köreliyor, sığlaşıyor. 

Körelen sadece yazı yazma becerim değil. Biliyorsun sevgili okur. Polonya'ya taşındığımdan beri öğrenmeye çalıştığım fakat Mehter takımı gibi iki ileri bir geri hareket ettiğim için yerinde sayan lehçe belası var başımda. Geçen sene alevlenen öğrenme aşkım yazın nedense yeniden düşüşe geçti. Şimdi bildiklerimi de unutmuşum gibi hissediyorum kendimi; ve artık köprüden önceki son çıkıştayım. Ya öğrenip B1 sınavını geçip kalıcı oturumu alırım ya da her üç senede bir oturum kartımı yenilemekle uğraşırım. Devamlı böyle kafamda soru işareti şeklinde kalıyor olmasından çok sıkıldım.

Sıkıldığım şeylerden bir de rutinde kalmak. Bundan kurtulmak için Kasım ayının başında tek başıma bir tatile çıktım. Tatil tam anlamıyla bana çok iyi geldi. Bunu daha önce neden yapmadığımı bilmiyorum fakat ve lakin insanın ara sıra tam olarak kendiyle baş başa kalması gerektiğini anladım. Kafasının içindeki sorulara cevap bulması için bu şart. 

Şart, şurt derken aslında kendimi ne kadar çok gerdiğimin gerçeğiyle yüzleştim. Biraz daha bencil olmanın, öz mutluluğu daha çok önemsemenin, gerektiğinde insanlara hayır demenin aslında kötü bir şey olmadığını fark ettiğim bir dönemdeyim. Değişiyorum ve değişen beni seviyorum. Farkındalığım artıyor.

Artık sabah yürüyüşlerinde sadece o anda kalmayı başardığım zaman dilimi daha fazla. Kendi kendime konuştuğum zamanlar azalmaya başladı. Anda kalıp yaptığım aktiviteye odaklanıyorum. Bu da kafamı boşaltmama yardımcı oluyor. 

Laf aramızda kafamı biraz fazla boşaltmış olacağım ki artık eskini kadar duyguları yoğun yaşamadığımı söyleyebilirim. Özlem ve sevgi duygu yoğunluğum çok azaldı. Tabii ki yine de hayatımdaki insanları seviyorum ve uzakta olanları özlüyorum fakat hiçbir duygum eskisi gibi yoğun değil. Bunun nedenlerinden biri belki de yaşla gelen olgunluktur. Ama şimdi oralara girip hiç keyfimizi kaçırmayalım. 

Keyif demişken, ben yine spora yapmaya ve yaptığım antremanlardan keyif almaya devam ediyorum. Geldiğim noktadan ve gelişimimden oldukça memnunum. Kışın gelmesiyle bisiklet sürmeye ara verdim. Simge'nin de dediği gibi "zamanımız az, bak önümüz yaz." Yasemin diyerek kendimi teselli ediyor, bisikletimle buluşacağım günleri iple çekiyorum.

Isınma turu için oldukça uzun bir kahve bahane yazısı oldu. Şimdi kapanış zamanı. 
Ne diyorduk; 
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın. 
Az çabayla, uğraşla her şeyin mükemmel olmasını da beklemeyin. Yok öyle bir dünya... Varsa da o dünya bu dünya değil. 


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

5 Kasım 2024

Milena’ya Mektuplar

Keşke bu yazıyı Kafka'nın kitabına ithafen yazıyor olsaydım. Maalesef ki benim için çok hüzünlü bir anı anlatmak için buradayım. Uzunca bir aradan sonra bloga bu satırlar ile dönmek istemizdim. Lakin hayat çok anlık bir şey. Bunu bu sabah bir kez daha anladım. 

Sevgili Milena,

Babanın; annenin sana hamile olduğunu söylediği gün geldi aklıma bugün. İlk önce inanamadım, sonra öyle çok sevindim ki, babana sarılıp bu harika bir haber, yeniden baba oluyorsun, hadi iyisin, dediğimi hatırlıyorum. İsmine karar verdiklerinde en sevdiğim Kafka kitabından dedim. Baban her duyanın aklına Kafka geliyor dedi. Güldük. Sen anne karnında büyümeye devam ederken, ablan, annen ve baban; hep beraber tatile çıktık. Harika bir dağ manzarası önünde fotoğrafımız bile var. Teyzelik görevimi yerine getirmek için sana minicik bir hırka ördüm. Daha dün, minik kırmızı kalpli düğmelerini aldım. Milena gelmeden dikip hazır etmeliyim dedim.

Bugün, artık anne karnından ayrılıp aramıza katılacağın gündü. Babandan gelecek güzel haberi bir an önce alabilmek için gözüm hep telefondaydı. Baban aradığında büyük bir heyecanla açtım. Önce bir derin nefes sonrasında ise hayatımın sonuna kadar unutamayacağım babanın ses tonu ile seni kaybettiğimizi öğrendim. Bizimle birlikte olmak yerine melek olmayı seçmişsin. Kelimelerim kifayetsiz kaldı. Heyecanlı bekleyişin yerini derin bir hüzün aldı. 

Bugün hayatın çok anlık bir şey olduğunu yeniden anladım. Gözyaşlarım içime akmaya devam ediyor ve bir süre daha devam edecek. Çok hüzünlüyüm tarifi yok...

Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.