24 Eylül 2023

Kahve Bahane #Yaz Tatili - Ljubljana


Sonbahar artık kendini tamamen hissettirmeye başlamışken gelin size bu sene geçirdiğim harika yaz tatilinden bahsedeyim. Bu yıl öyle yoğun çalıştım ki bu tatilin her saniyesini hak ettim.

Her sene Eylül ayında deniz tatili için Türkiye'ye gidiyorduk fakat bu sene dudak uçuklatan fiyatların da etkisiyle farklı bir macera yaşamaya karar verdik. Sene başında arabamızı değiştirince rotamızı Hırvatistan kıyılarına çevirdik. İyi ki de çevirmişiz. Dolu dolu 15 gün, tamamen spontane yaşadığımız, her dakikasından keyif aldığım bir tatil oldu. Hal böyle olunca telefonun hafızasındaki fotoğrafların sayısını varın siz tahmin edin. 

Tatilin Z raporunu alacak olursam;
Toplamda 2950 km yol
Slovenya'da iki şehir, Hırvatistan'da dört şehir olmak üzere toplam altı şehir ziyareti
Kahvaltıda yenilen burekler 
Her gün keyfini çıkardığım deniz
Doyasıya yediğim balık ve kalamarlar
Huzurlu bir tatil sonrası hissedilen rahatlık ve dinginik diyebilirim.

Hazırsanız başlıyorum.  Krakow'dan yola çıkıp ilk durak olarak planladığımız Slovenya'nın başkenti olan Ljubljana'ya yol aldık. Viyana'nın sıkışık trafiği, üstüne sileceklerin dahi hızına yetişemeyen yağmur derken, kazasız belasız ilk durağa varıldı. Hemen kısa bir şehir turu yapıldı. Şehrin içinde yer alan Dragon köprüsünden geçildi. Burası da ne güzel şehirmiş denildi ve otele dönünce bir araştırma yapıldı. Paulo Coelho'nun "Veronika Ölme İstiyor" adlı kitabının Ljubljana'da geçtiğini işte böyle öğrenmiş oldum. 













Ljubljana bizim için bir geçiş noktasıydı bir gece kalıp asıl durağımız olan Pula'ya devam ettik. Ayrılmadan önce Burek ile ilk kahvaltımızı yaptık. Sokaklarında gezerken çok ünlü olan bir burek dükkanına denk gelince de yanımıza yolluk olarak burek almayı da ihmal etmedim tabii. Aslında son 1,5 aydır low carb diyeti yapıyordum, tatil dolayısıyla 15 gün bu diyete ara vermeye karar verdim. 


Ben Ljubljana'yı şirin bir şehir olarak hatırlayacağım. Özellikle gidilip gezilmesi gereken bir yer olmasa bile yolunuzun üstünde ise bir gününüzü ayırabilirsiniz. O zaman ne diyorum; Bekle beni Pula. 


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

17 Eylül 2023

Kahve Bahane #Gerçek Macar Salamı Nedir?


Bu kahve bahane aslında iki ay önce yazılmalıydı. İş koşuşturması yüzünden hep ötelendi. Ve şimdi bu yazıyı özel yapan minik bir detay var. Bu satırlar Hırvatistan kıyılarındaki şirin bir şehirde oluşuyor. 

Polonya’nın aralara serpiştirdiği resmi tatillerden biri Salı gününe denk gelince; ne yapmalı ne etmeli dedik ve istikametimizi görmek istediğimiz Macaristan topraklarına çevirdik. 

Budapeşte diyince aklıma hep Wes Anderson’un enteresan filmi olan The Grand Budapest Hotel gelir. Onun dışında Macarlar hakkında en ufak bir fikre sahip değildim ve halen değilim. Mesela İtalyanlar için kıpır kıpır, Almanlar için disiplin delisi, Amerikalılar için deli, Polonyalılar için soğuklar diyebilirim demesine de Macarlar için hiçbir tanım yapamam. 

Krakow Budapeşte arası araba ile altı saat sürüyor. Yolların bir kısmı dağların arasında yer alıyor ve manzarası oldukça güzel. Bu yüzden yol keyifliydi diyebilirim.

Budapeşte genel olarak tipik bir Avrupa şehri. Mimarisi, düzeni, meydanı, kliseleri...
Bilirsiniz gezi yazılarımda orayı gezin, burayı gezin demem ben. Bana hissettirdiklerini yazarım. Burada beni şaşırtan bir iki şeyden bahsedip meydanı fotoğraflarıma bırakacağım. 

Ben artık yeterince klise gezdiğimi düşünüyorum bu yüzden şöyle bir önünden geçiyorum artık. Hava güzel olunca gidip müze gezmek de istemedim lakin retro müzesini görünce kayıtsız kalamadım. 

Macar salamı diye sağda solda dolandım durdum fakat gelin görün ki bunca yıldır kandırılmışız. Yok öyle bir salam. Yani bizim Macar salamı dediğimiz şey bildiğin salam. Macarların kendince ünlü olan salamı ise bambaşka. Benim gözüm hiç tutmadığı için Macar salamını denemedim. Bunun yerine güzel bir Gulaş çorbası içtim. Enteresandır ben gulaşı hep yemek olarak yedim taaaa ki Budapeşte'ye kadar. Adamlar bildiğin çorba gibi yapıyorlar.


Son gece de sokaklarda dolaşırken bir Türk Lokantasına denk geldik. Eee menüde lahmacunu görünce dayanamadım kapanışı da lahmacunla yapmış oldum. 

Benim gözümden Budapeşte'yi görmek isterseniz fotoğraflara bakmanız yeterli.





Gulaş çorbası
Gulaş Çorbası 
Soykırım anısına yapılan bir çalışma bu. Nehir kenarında duran yüzlerce ayakkabı





Belediyenin mesajı açık, bunu sürersen koca popolu olursun diyor.

İşte size yıllardır bizden saklanan gerçek Macar Salamı
Budapeşte'nin sabit pazarı. İçinde bol bol paprika satan dükkanlar var. Paprika bir çeşit kırmızı toz biber.




En eğlenceli yerlerden biriydi bu retro muzesi.










Ve kapanışta ilaç gibi gelen lahmacun. Krakow'da henüz lahmacun yapan bir yer olmamasını da ayrıca kınıyorum. İnsan bu güzellikten mahrum kalmamalı.

Artık blogumla özdeşleşen kapanışı yapma ve yeni yazıları hazırlama zamanı. Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

14 Temmuz 2023

Kahve Bahane #Zaman Yolculuğu




Hadi gelin, vaktiniz varsa sizi zaman yolculuğuna çıkarayım. Malum uzunca bir süredir buralarda yoktum. Şimdi bu kayıp zamanda yaptıklarımı sondan başlayarak geriye doğru, tam da kahve bahaneye yakışır bir şekilde daldan dala atlayarak anlatacağım.

Resmiyette 15 Temmuz olan doğum günümü aslında doğduğum gün olan 13 Temmuz'da sakin ve sessizce kutladım. Bir yılı daha geride bırakırken yeni yaşıma bol huzurla girdim diyebilirim. Bir anda bi sakinlik çöktü üstüme, umarım böyle devam eder. Son bir haftadır aşırı pozitifim. 




Yaklaşık bir hafta önce içimden ne geçiyorsa artık karşı tarafa bam bam söylemeye başladım. Yok böyle bir rahatlık. Bunca zamandır neden hep içimde tutmuşum yahu. Artık yeni mottom bu. Bam bam söyle geç. Sen içinde tutup patlayacağına, karşındakinin derdi olsun. 

Keyfimin yerinde olma sebeplerinden biri de her sabah pedallamam. Hava oldukça iç açıcı buralarda. Böyle olunca ben yine bisikletimle düşüyorum yollara. Ve evet yine telefonumda sayısız bisiklet fotoğrafı var. Ve evet her gün bir yenisi eklenmeye devam ediyor. 





Çok ama çok sevdiğim arabamızı sattık. Umarım ki gittiği yerde ona iyi bakarlar. Yeni arabamızla mutlu olmasına mutluyuz da onun yeri bende ayrıydı. Ve hep öyle kalacak. Şimdi satışından gelen parayla bir şey almak içimden gelmiyor. Bak yine gözyaşım pıt...

Temmuz başında havayı güzel görünce bizim klasikleşen dağ evi ritüelimizi de gerçekleştirdik. Yediklerim bana kalsın gördüklerimi anlatayım dersem, bu paragraf burada biter. Biraz hunharca yemek yemiş olabiliriz. Bu arada orada geçirdiğimiz üç günün yıldızı kesinlikle dağ çilekleriydi. Her sabah dalından koparıp koparıp yedim.







Senelerdir yolunu gözlediğim oyun Haziran başında konsola geldi. Artık evden her gece Diablo sesleri yükseliyor. Anlayacağınız Diablo batağına düştüm. Bu batak, sorumluluklarımı yerine getirmemde engel teşkil etmiyor. Böyle düşünürseniz kırılırım. Bir ciocia (teyze) olarak aynı gün doğduğum Zuzi kıza bir çanta diktim. Pek de şirin oldu. 







Haziran ayının ortasında da bir gecelik Varşova'ya gittim. Bizim bey fevkalade bir iş başardı. Artık Lehçe sertifikasına sahip. Onun vesilesiyle harika bir üniversite ziyaretinde bulundum. İnsanlar ne güzel yerlerde okuyor dedim. Bey sınavda ter dökerken arkadaşımla buluştum, hoşça vakit geçirdim. Bir turist edasıyala da Stalin binasının önünde fotoğraf çektirdim. Acaba Varşova'ya mı taşınsak diye içimden geçirdim, Krakow'a dönünce de anında vazgeçtim. 






Bu sene Türkiye'deki el yakan fiyatlar yüzünden deniz tatilini başka bir Avrupa ülkesinde yapmaya karar verince, sadece aile ziyareti için Türkiye'ye gittim. İki haftalık ziyaretime 3 günlük bir Ankara gezisi ekledim. Kız kardeşim Ankara'da olmazsa hayatta adımını atmazdım. Bunu bir kez daha anladım. Ben Ankara'yı sevmiyorum arkadaş. Sokakları Matrix gibi. Her yerden takım elbiseli aynı tip adam çıkıyor. Ruhu yok. Ankara'da yapılabilecek en güzel şeyi iki günüme mal olsa bile yapmayı başardım. Ata'mızı ziyaret ettim. İlk gün Cumhurbaşkanı gelecek diye tüm girişleri kapatmışlardı. 





Hazır İzmir'e gelmişken deniz sezonunu açalım dedim ve Foça yollarına düştüm. Deniz suyu çivi gibi soğuktu ve ben ilk defa soğuk suda yüzdüm. O kadar güzeldi ki kendimi yüzmekten alıkoyamadım. Öyle çok da yüzdüm ki, sonrasındaki hafta bayağı hasta oldum. Ateş, öksürük ve çıkmayan ses...Tam anlamıyla düzelmem neredeyse bir ay sürdü.






Türkiye dönüşü bavulun yarısını kitapla doldurdum. Şimdilerde basılı kitap okumanın keyfini sürüyorum. Bir yandan da bu kadar kitap bu evin neresine sığacak diye düşünüyorum. Evdeki iki küçük kitaplık tıka basa dolu. Ve yer yok yer..

Artık zaman yolculuğumuzun sonuna geldik. Eğer buraya kadar okuduysanız son üç ayıma ait anılarımı size aktardım demektir. Tabii ki yazdıklarımı okumanızdan mutluluk duyuyorum, fakat bu yazıların yazılma sebebi aslında anılarımı kayıt altına almak. Zaman zaman geriye dönüp okuyorum ve vay be bunları da yapmıştım diyorum. 

O zaman ne diyoruz, bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.

Bu gece kafanızı yastığa koyduğunuzda, zamanda yolculuk yapma imkanınız olsaydı hangi zamana giderdiniz diye düşünmeden uykuya dalmayın.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.