29 Mayıs 2019

Karınca Kafe


Burası hayalleri büyük kendisi küçük bir kadının kafesi. Her sabah kapılarını umutla açtığı kafesinde, ilk önce mis kokulu bir çay demler kendine bu küçük kadın. İnce belli bardağında çayını yudumlarken bir yandan kafesine o gün misafir olacak insanlar için çörekler hazırlar. Çöreklerin kokusu dükkanın dört bir yanını sarmışken çöreklere eşlik edecek kahve tanelerini çeker, çörek kokusuna mis gibi kahve kokusunu da ekler.

Beş adet beyaz masanın çevresinde yer alan mor ve hardal rengi koltukları, masaların üzerinde taze çiçeklerin olduğu vazoları, duvarlarında kadının kendi çizdiği korkuluk resimleri, fonda 50'li yılların Fransız şarkılarının çaldığı, kapının girişinde el emeklerini sergilediği küçük bir rafı, bir duvarında ise boydan boya kitaplığı olan bir kafedir bu.

Kafenin ilk müşterisi mis gibi çöreklerin kokusuna dayanamayan, balkondan sepetini aşağı sallandıran tatlı bir teyzedir. Kadın sepetin içine çöreklerinin dışında bir kitap bırakır. Her hafta bu tatlı teyze okuduğu kitabı sepetine koyup aşağı indirirken, sepeti yeni bir kitapla yukarı çekmenin mutluluğu yaşar.

Bu kafede kitaplar bedavadır. Kafenin misafirleri bunu bilir. Bazısı kahvesini yudumlarken okur kitabını. Bazısı ise yanına alır. Kitabı bitirenler yazılı olmayan bir kural varmışcasına, kitapları aldıkları yere geri bırakırlar. Bazı misafirleri ise bir kitapla gider iki kitapla döner. Böylelikle kitapların sayısı gün geçtikçe çoğalır. Bu kafede özel günlerde, gelen misafirlere kitap hediye edilir.

Kafenin misafirleri olmadığı zamanlarda kadın bilgisayarını pencere kenarındaki masanın üstüne koyar. Kendisine koca bir fincan kahve doldurur. Uçuşan eteklerini ve saçlarını toplar. Sandalyesine yerleşir. Sandalyesinin ayak ucunda yatan köpeğinin başını okşar bir süre. Kocaman bardağında onu bekleyen kahvesini yudumlarken yeni yazıları yazar. Bazen gözü yoldan geçenlere takılır kalır. Yazı yazmayı bırakıp, yoldan geçenleri izlemeye başlar. İzledikçe yeni hikayeler gelir aklına.

Her hayat ayrı bir hikaye barındırır bünyesinde. İşte bu da karınca kafenin ve onu çok seven sahibinin hikayesidir.

Devam edecek...


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

28 Mayıs 2019

Kahve Bahane #43


Bu kahve bahane yazısı Nasa'nın kampanyası gibi adınızın yazılmış olduğu çipi uzaya götürmeyebilir; fakat üç dakikalığına Yasemin'in renkli dünyasında keyifli bir gezintiye çıkaracağını garanti eder.

Size anlatacaklarım var. Mayıs ayından beri oldukça hareketli günler geçiriyorum ve bunu bloguma en kısa zamanda yazmalıyım diyorumdum. Koşuşturmamdan fırsat bulmuşken hemen yazıp yaptıklarımı ölümsüzleştirme zamanı.

Yazısın ana teması yine yaptım. Peki ne yaptım? İstifa ettim. Böylelikle çalışma hayatımın en kısa çalışma periyodunuda anılarıma eklemiş oldum. Siz benim daha önceki istifa hadiselerime aşinaysanız, yok artık Yasemin diyebilirsiniz. Yok biz değiliz diyorsanız işte tam da buraya bir tık yaparak sil baştan adlı yazımda daha önce türlü türlü şekillerde nasıl istifa ettiğimi okuyabilirsiniz.

Çevremdekiler; "Yasemin gün geçmiyor ki hayatında bir aksiyon olmasın." diyorlar. Adamlar haklı. Şimdi gelin neden, niçin beş aydır çalıştığım şirketimden istifa ettim onu anlatayım. (İstifa ettiğim şirketin dünya sıralamasında ilk 100 içerisinde olduğunu da dip not olarak yazalım.)

Öncelikle başıma olumsuz bir şey gelmedi. Prensesler gibi işe gidip geliyordum. İş yerinde de beni ciddi derecede rahatsız eden bir hadise yoktu. Eee ne oldu rahat mı battı. Battı sanırım. Mayıs başı başka bir şirketle görüştüm. Oradaki iş yükü pek bi hoşuma gitti. Daha fazla sorumluluk alabileceğim kanısına vardım. İki gün içinde de yeni şirketime evet, eski şirketime de güle güle dedim. "Delisin sen" dediler. "Böyle büyük bir şirket bırakılır mı? İş yükün az diye, daha fazla iş olsun diye iş mi değiştirilir?" dediler. Dediler de dediler. İnsanoğlu sonuçta. Eleştirmeye bayılır. Ben ise kendim için en iyisini seçtiğimi bilmenin gönül rahatlığıyla karşımdakilere tebessüm ettim. Ayrıca bu sefer ingilizce mülakatım harika geçmişti. Görüşmeden çıktığım an artık ingilizce ile bir sorunum olmadığını fark ettim. Görüşmeye gittim gün benim için bir milattı. Şimdi eskiden olan çekingenliğimi fazlasıyla yendim. Artık yıllardır beklediğim öz güvene sahibim.

Geçen Cuma iş yerimde son günümdü. 5 ayda pek bir sevilmişim bunu gördüm. Yanımda Fransız takımında çalışan bir Polonyalı vardı. Cuma günü elinde bir gülle geldi. Takım arkadaşlarım da bana hediye olarak hesap makinesi ve çikolata almışlar. (İşe girdiğim günden beri söyleniyordum. Muhasebeciyiz biz ama bir hesap makinemiz bile yok. Artık yeni iş yerimde bir hesap makinem olacak.) Ayrıca takımdakilerin yazdığı mini mini notların olduğu bir kart aldım. Duygulandım açıkcası. Ben sessiz sedasız bir gidiş planlarken veda konuşması yaptırdılar. O gün anılar heybeme güzel şeyler ekledim.




Takım liderim istifa ettiğim günden ihbar süremin bitimine kadar; "Yasemin geç değil istifanı geri çekebilirsin. Sana farklı bir pozisyon ayarlayabilirim" dedi. Son gün veda ederken, "istediğin zaman benimle kontak kurman yeterli, kapımız sana her zaman açık bunu unutma" dedi. Bunları duymak güzel.

Güzel anılarımı, hediyelerimi yanıma aldım. Bilgisayarımı kapattım ve içim rahat bir şekilde, kafamda hiçbir soru işareti olmadan oradan ayrıldım.

Şimdi Haziran ayının 17'sine kadar izinliyim. Bu cuma bir aksilik olmazsa Türkiye tatilim başlıyor. İçimde hem Türkiye'ye gidecek olmanın telaşı hem de döner dönmez yeni işe başlamanın heyecanını taşıyorum.

Daha öncede yazmıştım. Yine yazıyorum. Güzel dileklerinize ihtiyacım var. Eksik etmeyin.

Sevgiler.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

23 Mayıs 2019

Orijinal Sezar Salata



Hadi gelin size yaptığınızda parmaklarınızı da yiyeceğiniz Orijinal Sezar Salata tarifi vereyim. Tarife geçmeden önce kısa bir açıklama eklemek blog adabından gelir. Sezar diyince insanın aklına Roma'nın meşhur Sezar'ı geliyor. Şimdi bu yüce Sezar'ın işi gücü yok da oturmuş böyle bir salata mı icat etmiş diyorsanız içiniz rahat olsun. Bu Sezar bizim Sezar değil. 1924 yılında Meksika'da yaşayan Sezar'ın icadı bu Sezar Salata. Sezar'ın Restoranında bir gün malzemeler biter. Zeki Sezar malzeme bulamayınca müşterilerine elinde olan malzemelerle bir salata hazırlar. Bu salatayı yiyen müşterileri tadını çok sever. Böylelikle mutfaklarımıza yeni bir tat katılmış olur. İlk yapıldığında içinde hamsi ve yumurta olduğu bilgisi var. Zamanla mutasyona uğrar ve içinden bazı malzemeler çıkartılır. Şimdi dünyanın her yerinde farklı kombinasyonları ile servis edilmekte olan bu leziz salata için tarif zamanı.

Orijinal Sezar Salata Nasıl Yapılır?

Sos Malzemeleri: ( iki büyük salata kasesi için)


  • 4 yemek kaşığı zeytin yağı
  • 1 yemek kaşığı mayonez
  • 1 tane limon
  • 1 diş sarımsak 
  • Karabiber
  • Tuz

Salata Malzemeleri: 


  • Yeşillik (sevdiğiniz yeşillikleri kullanabilirsiniz. Ben marul, roka, dereotu, maydonoz ve salatalığı harmanladım)
  • 6 adet tavuk nugget ( ben işin biraz kolayına kaçtım. İtiraf ediyorum. Eğer vakit ayırıp kendi nuggetlarınızı hazırlarsanız lezzetine lezzet katmış olursunuz)
  • Haşlanmış mısır
  • Kaşar peyniri ( Ben mozzarella peynini kullandım.)

Yapılışı: 


Tavuklarınızı kızartmaya başlayın. Onlar pişerken siz sosunuzu hazırlayın.
Bu arada sarımsağı ezin. Limonu sıkın ve sos malzemelerinizi ayrı bir tabakta iyice karıştırın.
Derin bir kaseye yeşillikleri koyun.
Sosu üstüne ekleyin ve iyice karıştırın. Tüm yeşillikler sostan nasibini alsın.
Salatanızı salata kasesine alın. Üstüne haşlanmış mısır ekleyin ( bu orijinal tarifte yok. Ama ben mısırı salataya çok yakıştırdığım için dayanamadım ekledim)


En son pişen tavukları üstüne dizin ve üstüne bolca kaşar peyniri rendeleyin. Elinizi korkak alıştırmayın.
İşte hepsi bu kadar. Enfes Orijinal Sezar Salatanız hazır. Şimdi afiyetle yeme zamanı.

Pek kalorili diye düşünüyorsanız, salatadan sonra uzunca bir yürüyüş öneririm. Böylelikle ne yardan ne serden durumunu kurtarmış olursunuz.

Afiyet olsun.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

19 Mayıs 2019

Kahve Bahane #42


Uzunca bir aradan sonra kahve bahane deme zamanı. Bu sene gelemeyen bahara özlem duyarken yazılıyor bu satırlar. Dört senedir Krakow'dayım. Sanırım geçirdiğim en kötü bahar bu bahar. Havalar ısınmak yerine soğuyor. İnsanda bir depresif hal oluşturuyor bu durum. Buradaki insanların birçoğu da bu yüzden kendilerini mutsuz hissediyor.

Geçen ay iş yerinde projemi değiştirdim. Buna bağlı olarak da oturduğum yer değişti. Şimdi yan masada Fransız ekibinde çalışan Polonyalı bir adam oturuyor. Çok sıcak kanlı biri. Her gün işe geldiğininde merhaba, nasılsın diyor. İyiyim dediğimde şaşırıyor. Bir gün; "biliyor musun Yasemin biz hiçbir zaman iyiyim demeyiz. Hep şikayet ederiz. Hava kötü, param yok gibi cümleler kurarız" dedi. Ben de "biz de genelde iyiyiz deriz" dedim. Sonra beraber bunun hava ile kesinlikle bir ilgisi olduğuna karar verdik. Geçen hafta nasılsın dediğinde lehçe "jaka tako" dedim. Güldü. (jaka tako; şöyle böyle demek) Ne yapabilirim hava çok kötü dedim. Gerçekten de öyle. Pozitifte kalmak zor bu havalarda.

Yukarıdaki ilk paragrafı iki hafta önce yazdığımı itiraf etme zamanı. Yazdığım anda yanınlamak içimden gelmedi. Devamı farklı bir şekildeydi. Tam da şu an, onları silip farklı şeyler yazmaya karar verdim.

İki hafta önce kanserli çocuklar yaranına bir koşuya katıldım. Bir hafta süren yağmurun ardından şansımıza koşu günü hava açıktı. 5 km koştum. Biraz zorlu geçti açıkcası. Parkurun büyük bir bölümü yokuştu ve çamurluydu. Görmediğim bir çukura yamuk basmaktan son anda yırttım. Sakatlıktan kıl payı kurtuldum. Son 500 metrede artık yeter dedim ve tempomu iyice düşürdüm. Tam o anda yanımdan geçen biri, hadi pes etme devam, yapabilirsin dedi. Beni gaza getirmeyi başardı. Son 100 metre kala birbirimize baktık ve depar atmaya karar verdik. Bitiş çizgisini birlikle geçtik. Sonra birbirimiz tebrik edip, çak bir beşlik dedik. Hafta sonraları da sabah koşusuna çıkıyorum nehir kenarında. Koşanların hepsi birbirine selam veriyor. Koşmak böyle güzel şeylere gebe işte.





Mayıs ayı benim için oldukça hareketli geçmeye devam ediyor. Yine yerinde duramayan ben vakası anlayacağınız. Polonya'daki iş hayatına hızlı bir giriş yaptım. Bu ay sonu Ne Umdum Ne Buldum yazısı dolu dolu olacak. Olacak olmasına da bakalım ne ara yazacağım. Haziran ayının ilk iki haftası Türkiye'de olacağım. Henüz bilgisayarımı götürüp götürmeme konusunda karar vermiş değilim. Götürürsem İzmir'den yazarım blog yazılarımı fakat bilgisayarı taşıma külfetini çekmem lazım.

Koşuşturmalı bir Mayıs ayı geçirdiğimden istediğim kadar kitap okumadım. Savaş ve Barış'ın bitmesine son 150 sayfa kaldı. Onun dışında Sabahattin Ali'nin hikayelerini ve ingilizce kısa bir kitap okuyorum. Sanırım bu ay bu üç kitabı bitirmeyi başaramayacağım. Bir yandan bitiremediğim kitaplardan dert yanarken diğer yandan Türkiye'den alacağım kitapların listesini çıkarıyorum. Türkiye'de bol bol kitapçı ve sahaf gezip istediğim kitapları alacağım.


Genelde Kahve Bahane yazarken konular birbirinden bağımsız olsa bile bir harmoni oluşturmasına dikkat ediyordum. Fakat bu sefer karışık sebze çorbası kıvamında oldu.

Bu seferlik affınıza sığınıyorum.
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye kadar şen ve esen kalın.

Dip Not: Kapak görseli, Kahve Bahane serisini okumayı seven bir takipçim tarafından çekildi. Bu güzel kare için kendisine buradan bir daha teşekkür ederim.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

12 Mayıs 2019

Krakow Sokakları


Bloga yazmayınca hep bir yanım eksik hissediyorum. Sanırım bunun adı bağımlılık. İçimden bir ses dürtüp duruyor. Olur olmaz yerde, canım bir anda yazmak istiyor. Bazı geceler tam uykuya dalmadan önce aklıma bir şeyler geliyor. Unutmamak için hemen telefondaki notlarıma ekliyorum. Kafam karışık biraz. Hafta içi oluşturduğum yazılar taslakta bekiyor. O kadar karışık oldular ki toparlamadan yayınlasam bu kız ne anlatmaya çalışıyor der; blogdan hızlıca uzaklaşırsınız. Kimseyi kaçırmaya niyetim yok. Zaten okuma oranları giderek düşüyor. Blog dünyası hızla kan kaybediyor. Böyle bir ortamda, bu işe gönül vermiş bir avuç insanız ve inadına yazmaya devam ediyoruz.

Mayıs ayı oldukça hareketli geçiyor. Her şey tam anlamıyla netleşince anlatacağım bu hareketliliğin nedenini. Hareketli bir yaşam tarzına sahip olduğumu kabul ediyorum. İlgi alanlarım, yapmak istediklerim, yaptıklarım. İşte bunlar beni ben yapan şeyler. Ben öyle hareketsiz, amaçsız, uyuşuk olamıyorum. Doğama, yaşama sevincime aykırı şeyler bunlar.

Bu yazıyı da karmakarışık bir hale getirmeden, bu hafta çektiğim fotoğrafları paylaşacağım. Bu yazıyı da onun için hazırladım. Hadi gelin sizi Krakow sokaklarında kısa bir gezintiye çıkartayım.












✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

2 Mayıs 2019

Ne Umdum Ne Buldum #Nisan


Bir ayı daha geride bıraktığımıza göre ne umdum ne buldum serisinin yenisini yazma vaktidir. Nisan ayında yazdığım yazılarda umulanlar ile bulunanlar arasında dağlar kadar fark olduğunu dile getirmiştim. Şimdi gerçeklerle yüzleşme vaktidir. Umduklarım Everest dağı gibiyken bulduğum Alaaddin tepesiydi. (Konya'yı ziyaret edenler ne demek istediğimi anlayacaktır.)

Geçen ay kazma kürek stoğunu tükettiğimizden mütevellit Nisan ayından sıcak bir hava umdum. Yine ısınmayan bir hava buldum. Son hafta Nisan ayı demeye bin şahit lazımdı. Bildiğin Kasım ayı gibi bir hava hakimdi Krakow semalarına. Bahar yağmuruna alışığım. Yağsın ki ağaçlar yeşersin eyvallah ama bu soğuk nedir böyle! Nisan ayında hava 10 derecelerde olmamalı sevgili Krakow.

Bisikletimle işe gitmeyi umdum. Kendimi arabanın ön koltuğunda buldum. Bir hafta sonu hava güzeldi. O gün bisikletimi temizledim. Lastiklerini şişirmem lazım. Belki bir servise verebilirim bisikleti. Hem daha detaylı bir temizlik yapmış olur. Şimdilik karar veremedim. Öncesinde havalar düzelsin diye bekliyorum.

Her hafta bir kere koşmayı umdum. Umduğumu da buldum. Cumartesi sabahları koştum. Geçen hafta da 10 km koşusuna katıldım ve tamamladım. 2 hafta sonra da yeni bir koşu var. Bu sefer kanserli çocuklara yardım için 5 km koşacağım. Ayrıca bu koşu kostümlü olacak. Bir süper kahraman kostümü bulmam lazım.

Nisan ayında 3 kitap okurum diye umdum. Ay sonunda ne eksik ne fazla bir rakam buldum.  Bu ay okuduğum kitapların türü biraz daha farklıydı. Ayrıca Türk yazarların kitaplarına yer verdim. Serkan Karaismailoğlu'nun; "Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum" ve "Kadın Beyni Erkek Beyni" adlı kitaplarının yanı sıra beni hayal kırıklığına uğratan Nedim Gürsel'in "Bana İtalya'yı Anlat" adlı kitabını okudum. Serkan beyin kitapları hakkında bir blog yazısı bile yazdım.

İki adet ingilizce hikaye kitabı okumayı umdum. Sadece umduğumla kaldığımı buldum. Agatha Christie'nin "A Pocket Ful of Rye" adlı kitabına başladım. Henüz bitmedi. İngilizce roman okurken polisiye tarzı okumayı seviyorum. Olaylar sürükleyici olunca okumak ve anlamak için daha fazla efor sarf ediyorum.

Aksatmadan Lehçe çalışmayı umdum. Ay sonunda güzel bir performans tablosu buldum. İngilizce öğrenirken yaptığım hatayı lehçe öğrenirken yapmıyorum. Yani aklıma gelen her şeyi söylemeye çalışıyorum. Konuşurken utanmıyorum. İş yerinde haftada bir gün 1,5 saat gittiğim kursun yanı sıra her hafta catch polish buluşmasına gidiyorum. Ana dili lehçe olanlarla ile 1,5 saat sadece konuşma pratiği yapıyoruz. İş yerindeki Polonyalılar ile lehçe konuşmalara başladım ufaktan. Umarım ki bu isteğimi kaybetmem. Zira ben çok maymun iştahlıyımdır bu da biraz beni korkutuyor.

İş yerinde abur cubur yemeyi kesmeyi umdum. Umduğumu da kısmen buldum. Birinin doğum günü, yok biri tatilden dönmüş diye devamlı çikolata dağıtılan bir ortamda pek kolay olmadı. Kendime bir çerez kutusu aldım. İçine hurmamı cevizimi koyuyorum. Çayın yanında onları atıştırıyorum. Öğleden sonraları ise kendime meyveli yoğurt yapıyorum. Yeni düzenime alıştım. Abur cubur yemeye geri dönmek gibi bir niyetim yok.

Haftada bir gün blog yazısı yazmayı umdum. Umduğumdan fazlasını buldum. Bir hikaye, bir mim, yazarlar hakkına bir yazı, iki adet gezi yazısı, kitap inceleme yazısı ve kahve bahane yazısı yazdım. Şimdi buraya yazınca performansıma ben de şaşırdım. Çünkü bu ay çok verimli geçmedi diye düşünüyordum. Sanırım bu verimsizlik BTK'yı etkilememiş.

Bir Tutam Karınca'da küçük bir değişiklik umdum. Umduğumu kısmen de olsa buldum. Yardımını benden esirgemeyen sevgili blog arkadaşım Dikkat Çekiyorum sayesinde oldu. Bilgisayardaki bir tarayıcıdan açıyorsanız sağ tarafta, telefondan açıyorsanız sayfanın altına görünen öyküler kısmını ekledim. Sayfa yenilendiğinde farklı öykülerim size hoş geldiniz diyor.

İyisile, kötüsüyle bir ayı daha geride bıraktım. Mayıs ayı hareketli geçecek. Ay sonu Türkiye yolcusuyum. 15 gün Türkiye'de olacağım. Şimdiden alacaklarımı, yiyeceklerimi, gezeceğim yerleri planlamaya başladım.

Bir sonraki ne umdum ne buldum yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.
BTK

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

1 Mayıs 2019

Hedef Yarı Maraton


Yazının başlığı yeni bir hedefin habercisi. Evet! Hedef yarı maraton. Kendime hedef koyup bunu gerçekleştirdiğimi görmeyi seviyorum. Kim sevmez ki? Blogun eski takipçileri koşuya nasıl başladığıma, kendimi nasıl geliştirdiğime ve gaza getirdiğime aşinalar. Biz senin bloga geçerken uğradık, bu yüzden de bi haberiz diyenler için yazının sonuna eski yazıların linklerini bırakıyorum.

Harekete geç, sağlıklı bir hayat için spor yap, spor salonlarında vakit geçir. Bunlar muhtemelen çok sık karşınıza çıkan sözler. Buradaki sözlere katılmakla birlikte en önemli noktanın insanın sevdiği ve zevk aldığı şeyi yapması. Yani biriniz yürüyüşten zevk alır, bir diğeriniz bisiklet sürmekten. Bu yüzden insanın kendine biraz zaman tanıması lazım. Ben koşuyu sevdiğimi zaman içinde anladım. Şimdi çevremdekilere koşuyorum dediğimde "ay ben hiç seviyorum, yapamam diyorlar" İyi de denedin mi? Bi dene bakalım. Denemeden neyi sevip neyi sevmediğine nasıl karar verebiliyorsun.

Az biraz serzenişte bulunduktan sonra geçen hafta sonu koştuğum gece koşundan bahsetme zamanıdır. 26 Nisan cumartesi akşam 10 km koşusuna katıldım. Bu benim ilk uzun koşumdu (antrenmanlarım dışında). Daha önce 3,5 km, 5 km ve 7 km koşusuna katılmıştım. 10 km'yi 66 dakikada tamamladım. Koşarken çok eğlendim. Yaklaşık 5.000 kişi ile koşmanın zevkini tattım. Kenarda bizi desteklemek için bekleyen çocukların ve insanların yanından geçerken çak bir beşlik yaptım. Madalyalarımızı alıp arkadaşlarla bu anıları ölümsüzleştirecek fotoğraflar çektirdim.  Koşu sonrası yaşadığım mutluluk hissi, tüm yorgunluğu unutturdu bana. Sonraki gün oluşan kol ve omuz ağrılarımdan bile zevk aldım. Bitirme çizgisine geldiğimde "işte bu Yasemin, şimdi hedefin yarı maraton yani 21 km koşmak" dedim.








Linkleri aşağıya ekledikten sonra Atatürk'ün güzel bir sözünü de buraya eklemek istedim.

"Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar."


https://www.birtutamkarinca.com/2018/10/kahve-bahane-31.html

https://www.birtutamkarinca.com/2018/09/kahve-bahane-26-kosuya-ozel.html

https://www.birtutamkarinca.com/2018/11/kosmasaydm-yazamazdm.html


Unutmayın, sevdiğiniz şeyi yaptığınız sürece yorulmazsınız. Sevdiğiniz şeyleri keşfedebilmeniz dileğiyle.

Sevgiler.
BTK

✄----------------------------------------------------------------------

Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.