4 Ekim 2017

Kahve Bahane #5


Ona en güzel anılarımı yükledim ve benden çok uzağa gönderdim. O, artık uzunca bir süre başkalarının pencerelerinde doğacak ve batacak. Başkalarının en güzel anılarında yer alacak ve başkalarının içini ısıtacak. Onun bana geri döneceği döneme dek, ben artık farklı şeylerden zevk almanın peşinde koşmaya başladım. Çünkü dışarısı onsuz buz gibi. Çimenler eskisi kadar yeşil değil. Renkler tüm parlaklığı kaybetti.

O gittikten sonra Filharmonia Krakow'da, Charles Olivieri'nin şefliğinde Gustav Mahler'in II. senfonisini dinledim. Bu benim ilk klasik müzik konserine gidişimdi. Şimdi gitmediğim günlere ve dinleyemediğim senfonilere yanarım. Yaklaşık bir saat kırkbeş dakika süren bu harika konserde hiç sıkılmadım. Bilgisayardan klasik müzik dinlemek ile tüm enstrümanların yer aldığı bir salonda dinlemek arasında ciddi bir fark var. Çünkü orada, o koltukta oturup tüm benliğinizle müziğe odaklanabiliyorsunuz. Kemanın naif sesi, üflemeli çalgıların kulağınıza fısıldaması ve arpların tınısı ile bedeniniz orada olsa bile, ruhunuz bilinmez düşlere doğru koşuyor. Klasik müzik bende daha çok yazma duygusunu tetikliyor. Ne zaman dinlesem, aklıma bunu kesin yazmalıyım dediğim konular geliyor. En büyük hatam ise o anda onları bir yere not etmemek. Çünkü geldikleri hızla gidiyorlar.


Onsuz geçen ilk hafta sonumu sanatla doldurdum lakin onsuz daha geçecek nice hafta sonlarım olacak. Onun için kendime devamlı bir aktivite yaratmaktan geri kalmadım. Onu göremeyeceksem, sokaklarda gezmenin ne anlamı var dedim ve kendimi odalara kapattım. Burada bahsi geçen oda depresyona girip kapatılan odalardan değil. Kış aylarımın en güzel aktivitesi olan escape room'dan bahsediyorum. Yazın rafa kaldırdığım bu aktiviteme hız kesmeden devam ediyorum. Geçen hafta ve bu hafta sonu olmak üzere, kendimi iki kere bir odaya kapatıp, 1 saat içinde odadan kaçmayı başardım. Tabii bunu ekip halinde gerçekleştirdik. Harika ekip arkadaşlarım var. Biz üç kişiyiz. Her gittiğimiz odada harika vakit geçiriyoruz.

 Escape room genelde korku odaları ile karıştırılıyor ama öyle değil. Burada amaç sizi korkutmak değil. Belirli bulmacalar çözmeniz. Tüm odaların bir konsepti ve hikayesi var. Bizim önceki hafta gittiğimiz odanın konsepti steampunk tarzında döşenmiş olan ve gizli bir kişilik deneyi yapan Doktor Veba'nın laboratuarındaydı. Deneylerinde insanları kullanan Veba, kendi ismini taşıyan ölümcül hastalığın çaresini bulmuştu. Fakat doktor saplantılı ve çılgın olduğu için tarifi hiç bir siville paylaşmıyordu. Bizim görevimiz ise bu sihirli tarifi Doktor Veba'nın laboratuarından çalmaktı. Eğer 60 dakika içinde formülü bulursak, kendimizi yakalanmış olan vebadan kurtarıp, özgürlüğümüzü elde edebilecektik.

Escape room sayesinde daha önce hiç deneyimlemediğim şeyleri yaşıyorum. Mesela geçen sene kelepçe ile kalorifer direğine bağlandım. Böylelikle kelepçe bileğimdeyken devamlı çekiştirmemem gerektiğini öğrendim. Her çekişinizde kelepçe bileğinizi sıkıyor. Benim gibi bilmeyenler varsa şimdi öğrenmiş oldular.

Doktor Veba'nın odasında ise gözlerim kapalı bir sandalyede başladım oyuna. Kollarım sandalye koluna bağlı bir vaziyette. Kafamı eğip, gözümdeki bandı bağlı olan elimi kullanarak çıkarmayı başardım. Bir sandalyeye bağlı olmak gerçekten insanı geriyor. Filmlerde gördüğümüz gibi kurtulmak ise pek mümkün değil. Siz siz olun bir sandalyeye bağlanmaktan kaçının. Tüm zorlu ve bir o kadar da eğlenceli şifreleri çözerek, 60 dakika dolmadan odadan çıkışımızı sağlayan formüle ulaştık. İşte bu da mutluluğumuz objektife yansıması. Çünkü ölmemiştik.


Gelelim bu hafta sonu gittiğimiz escape room maceramıza. Bu zamana kadar 10 kere escape room deneyimi yaşamama rağmen en tırstığım oda olur kendisi. Odanın ismi Karabasan. Zaten bu bile korkmam için başlı başına bir neden. Konsept ve konu ise ismini destekleyen unsurlar barındırıyordu. Karanlıktan korkan ve fısıltılar duyan bir çocuğun ortadan kaybolduğu odada 60 dakika geçirerek hayatta kalmak ve kaçış için gizli geçidi bulmak. Görevimiz buydu. Bu sefer içeride var olan müzik tüm konsantrasyonunu aldı götürdü benden. Kapı gıcırtıları, derinlerden gelen fısıltılar oldukça gerçekçiydi. Arada bir bize göz kırpan ve kapanan aydınlatmalar tuzu biberi oldu resmen. Şimdi diyeceksiniz daha bir iki paragraf öncesi korku odası değil diyorsun Yasemin. Dediğim gibi sağdan soldan fırlayan ve size fiziksel olarak zarar verecek hiçbir unsur yok içeride. Sadece öyle bir hava verilmek üzere tasarlanmış. Yine biz bulmacalar çözdük, anahtarlar bulup kilitli dolapları açtık. Arada bir müzik yüzünden kulaklarımı kapatmamı ve oyun arkadaşlarımın arkadamdan belime sarıldıklarında attığım çığlıkları saymazsak 60 dakikayı eğlenceli bir şekilde geçirdim. Kaçış için yatağın altında bulduğumuz mini bir tünel vardı. Oradan geçerken çok eğlendim.
İşte bu da kabustan hiçbir yara bere alamadan uyanmanın vermiş olduğu huzurun fotoğrafı.


Bunların yanı sıra board game oyunlarında da bayağı ustalaştık. Ama şimdilik bana müsade. Board game oyunları için ayrı bir yazı yazacağım. Orada görüşmek üzere.
Size ve en kısa sürede geri dönmesi dileğiyle, ona, yani güneşe sevgilerimle.

Kahve bahane serisini sevdim derseniz serinin diğer yazıları için tam olarak burayı tıklamanız yeterli.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

18 yorum :

  1. Ellerine sağlık Yasemin Hanım. Şu board gameleri de bekliyoruz.
    yenlowang

    YanıtlaSil
  2. Bir müzisyen olarak senfoni orkestrası ile ilgili yorumunuz beni mutlu etti. Hem de Mahler gibi bir bestecinin eserinden sonra.. Nasıl müthiş bir eser.. Devamını dilerim.
    Sevgilerimle
    Ezgi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle devamı gelecek. Çünkü tek kelime ile bayıldım. Sevgiler benden size.

      Sil
  3. Aksiyon ve sanat kokan bir yazı :)

    YanıtlaSil
  4. Müziğin her türü ilgi duyana göre güzel. Keman ve ney sesi sevenlerini başka alemlere götürüyor. Hele ki dile getiren ustaysa tüm evrensel farklılıklar öteleniyor.

    Paylaşım için teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumlarınızla burayı şenlendirdiğiniz için ben de teşekkür ederim. Sevgiler.

      Sil
  5. karabasanın içinde olmak bunaltıcı olsa gerek
    ama farklı bir deneyim
    çok güzel anlatmışsın
    sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok eğlenceliydi. Keşke her karabasan bu kadar eğlenceli olsa.

      Sil
  6. klasik konserlere çok giderim yaaa. şu escape room çok ilginçti çok sevdik yazdıklarını. ilk paragrafı çözemedim amaaa hatta önce öykü sandım. sonra çiçek, köpek filan sandım iyi mi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel. Aslında güneş olduğunu yazmayacaktım en sonra sonrada ekledim.

      Sil
  7. Çok garip bir eğlence anlayışınız varmış. Klasik müzik dinleyen birinin korku adasıyla ne işi olur biri bana anlatsın 😁

    Eğlenceli bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farklı şeylerden zevk alabilme yetisine sahibim :)

      Sil
  8. Kalemine sağlık çok güzel...
    Blogunuzu takibe aldım.
    Banada beklerim
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  9. blogunuzu yenı kesfettım bende beklerım :)

    YanıtlaSil
  10. Klasik müzik dinlerken bende çok üretken oluyorum nedense. Blogda bir çok yazımı (özellikle pazar yazılarımı) yazarken klasik müzik dinliyorum. Başka türlü yazmak zor oluyor cidden... Kaçış odası macerası oldukça güzel. Bir kere bende deneyimlemek istemiştim fakat vazgeçmiştim. Belki bende denerim ^^

    YanıtlaSil

*Bloglar yorumla beslenir. Yorumlarınızı eksik etmeyin.
*Lütfen yalnızca yazı ile ilgili yorumlar yazın. Link bırakıp kaçmayın.
*Yazının konusu dışında sormak veya iletmek istediğiniz bir şey varsa İletişim formunu kullanın.
Sevgiler.

Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.