Böyle bir başlık atacağım aklıma gelmezdi. Sen tut kahve bahane serisini devamlı çay eşliğine yaz olacak iş mi! Kahve bahane dedik, geldik diyenlerden içten bir özür diler, üstünde dumanı tüten, tembel işi olan sallama çayımı içerim. Eve bir demlik almadık. Aslında almayı tercih etmedik. Öyle ölesiye çay tüketmiyoruz. Bu yüzden poşet çay işimi görüyor.
Son aylarda artık (benim tabirime) ıncık bıncık almayı tamamen bıraktım. Sadece gerçekten ihtiyacım olan şeyleri alıyorum. Eski ben olsa evin her köşesini bir biblo, maskot ve benzeri şeylere doldurma devam ederdi. Masanım üstünden duran Jack maskotu (Jack'ı yeri ayrı bilirsiniz) ve kapı tutacağı görevi gören cücelerim hariç tüm kıvır zıvırı bir koliye hapsettim. Yıl sonu yaklaşırken ve marketlerde noel çılgınlığı başlamışken büyük bir sınav vereceğim. Evet! Bu sene çam ağacımızı süslemek için hiçbir şey almamayı deneyeceğim. Eski süsler bana yeter de artar bile.
Bir işi yapabilenin sırrı kendini onu yapabileceğine inandırmaktan geçiyor. Şartlamak, fakat olumlu şartlamak birçok zorluğun üstesinden gelmenin altın anahtarı gibi. Geçenlerde alışkanlıklarla ilgili bir kitap okudum. Orada bir alışkanlık kazanmak istiyorsanız içeriği kesin olan cümleler kurun diyordu. Mesela spora başlayacağım şeklinde değil de haftanın şu günleri, şu saatler arasında spor salonuna gideceğim gibi. Kitabın ismi Atomik Alışkanlıklar. İlgilisine duyurulur.
İnsanın bir şeye ilgisi ve sevgisi varsa, ona toleransı yüksek oluyor. Geçtiğimiz ay başında yine bir göl evi macerası için yollara düştük. Göl evlerine gidince en büyük aktivitemiz göl kenarında yürümek oluyor. Sabahın erken saatlerinde, kahvaltıdan önce, her zaman olduğu gibi yürüyüşe çıktım. Yürüyüş esnasında, bir köpek bizimle oynamak için deli gibi üstümüze koşunca, az biraz tırstım ama yerimden de kıpırdamadım. Çamurlu patileriyle taytımı kirletti sadece. Tolerans bunun neresinde derseniz, ben aslında köpeklerden korkuyorum. Hele şu küçük olanlardan ve sürekli deli gibi sağa sola koşturanlardan hiç haz etmem. Ama yürüyüşte üstüme koşan köpek sevdiğim ve aslında sahiplenmek istediğim bir cins olunca akan sular durdu. İşte biz buna tolerans diyoruz.
Tabii her konuda da hoşgörülü olmak zor. Mesala bizim üst komşunun çocuklarına karşı hiçbir hoşgörüm yok. Neden olsun ki, çocuklar diye kafamızda tepinme haklarını kendilerinde gördükleri için mi? Başkalarını rahatsız ederek kendi rahatını düşünenlerden oldum olası hiç haz etmem. Sanırım en kötü özelliklerimden biri (eminim birçok kötü özelliğim vardır) sevmiyorsam bunu çok net belli ederim. Yüzümden, gözümden okunur. Şirin gözükmek için karşıdakinin duymak istediği sahte cümleleri kurmam, kuramam. Gelin görün ki sevdiğim zaman da çok derin severim.
Sevgi demişken, Ciocialık (teyzelik) müessesinde emin adımlarla ilerliyorum. Zuzi kız gün geçtikçe bilinçleniyor. Bence artık onu ne kadar çok sevdiğimi de hissediyor. Hafta sonu bizi ziyarete geldi. Onun için ördüğüm battaniyeyi verdim. Pek sevdi battaniyesi. Konuşacağı günleri de iple çekiyorum. İşte o zaman tam bir ciocia olacağım.
Olmak ya da olmamak, son iki aydır içinde olduğum durumumun özeti. Daha iyi olur diye iş değiştirdim lakin şimdi nasıl olacak diye kendime sormaktan geri duramıyorum. Sonra hop toparlıyorum modumu, diyorum ki az biraz sabret Yasemin her şey güzel olacak.
Her şeyin güzel olmasını beklemek çok mu Pollyannacılık? Eğer öyle ise biraz da Pollyanna olalım değil mi! Ne kaybederiz.