Bugün yazarım, yarın yazarım derken kahve bahane yazmayalı bir ayı geçmiş. Erteleme hastalığından muzdarip olsaydım bu durum beni biraz tedirgin edebilirdi. Neyse ki ben ertelemeyi hiç sevmem. Aksine çok aceleci bir insanım ve her şey hemen olsun bitsin isterim. Gerçi bu da en az erteleme hastalığı kadar kötü. Bununla ilgili bir yazı okudum. Artık işlerimi biraz daha ağırdan almaya çalışacağım.
Yanıbaşımızda alevlenen savaştan biz de nasibimizi aldık. Sakin Krakow sokakları artık pek kalabalık. Sağda solda Ukrayna bayrakları, Ukraynaca yazılar. Mülteciler akın akın geliyor. Bu işin sonu nereye varacak bilinmez lakin Krakow'un eski Krakow olmadığını söyleyebilirim.
Savaşın ilk haftasında, kısa bir süreliğine, savaştan kaçan arkadaşlarımızı ağırladık. Bu benim için hiç unutamayacağım bir deneyime de vesile oldu. Hayatımda ilk defa bir kediyle aynı çatı altında kaldım. Ben ki kedilerden tırım tırım korkarım. Kedilerin olduğu yerde asla oturamam. Ama anladım ki iş başa düşünce ve zorunluluk olunca insan tırım tırım korksa bile bir türlü üstesinden geliyor. Misafirim olan kedicik de pek sakin bir kediydi aslında. Hatta gitmeden bir gece önce bayağı bi yakınlaştık kendisiyle. Koltuk tepesinde bir anda belirmesi dışında beni tedirgin eden bir hareketi de olmadı. Kedi korkunu yendin mi derseniz, bence henüz yenmedim. Belki bu sene İzmir'e gidince kedilere biraz daha yakınlaşmayı deneyebilirim.
Ne hikmet ise savaş başladı virüs bitti. Hafta başından itibaren biz de maskeleri ve karantinayı hayatımızdan çıkarttık. Açıkcası iyi oldu. Son zamanlarda market alışverişlerinde maske takmaktan artık gına gelmişti. Ben yine çok kalabalık ortamlarda ve toplu taşımada maskemi takmaya devam ederim. Ama zorunlu olmadığı bilmek bile insanı ruhen rahatlatıyor.
Buralarda yokum fakat bu arada harıl harıl kitap okumaya kendimi adadım. Yılbaşında koyduğum bir hedefim vardı. Bu sene Vakıf serisini okuyacağım demiştim. İlk adımını attım. Ve seriye başladım. Bilim Kurgu severim, bilirsiniz. Umarım keyifli bir okuma serüveni beni bekliyordur.
Spor serüvenim de bu aralar biraz sekteye uğramış gibi. Spor yapacak motivasyonum var ama nedense halim yok. O yüzden hafif, biraz yüzeysel egzersizler yapıyorum. Ben bunu bahar yorgunluğuna yoruyorum. Gerçi henüz bahar gelmedi ama belki yorgunluğu önden gelmiştir. Kim bilir?
Hani şu sosyal medyada herşeyi bilen, her konuda fikri olan sivri zekalar var ya; nedense bu aralar çok gözüme batıyorlar. Telefonuma uygulamaları kullanım limiti koydum. Sosyal medya hesaplarımda vakit geçirmeyi oldukça azalttım. Aslında limiti koyduktan sonra farkettim ki korktuğum kadar uzun süreler geçirmiyormuşum.
Bir kötü alışkanlığım da telefondan kitap okumak. Açıkcası bana kolay geliyor. Kindle atmakla uğraşmıyorum. Kitabı telefonuma indirip hemen okumaya başlıyordum. Ama Vakıf serisi için üşünmedim. Kindle attım. Böylelikle telefonu elime daha az alıyorum. Bir sonraki aşama ise telefonu yatarken yatak odasına sokmamak. Alarm kurup yatıyordum, alarmı duyayım diye telefonu baş ucuma koyuyordum fakat son iki senedir alarmsız uyanıyorum. Bana kalsa telefonu komple fırlatırım da ailemle iletişimi sağladığı için elim mahkum.
Bak yine aynı şey oldu. Buraya kadar harıl harıl yazarken bir anda tıkandım. Bunda arka fonda çalan Manga'nın yeni albümünün etkisi var. Bir şarkısına eşlik etmeye başladım ve aklımdakiler bir anda uçtu gitti.
Şaka maka, benim standartlarıma göre bayağı uzun bir yazı oldu. İyi de oldu. Şimdi bir klasik halini alan kapanış yazımız ile veda zamanı.
Ne diyoruz;
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünce dek şen ve esen kalın.
Önce kendinizi sevin; Savaşmayın, Sevişin... Sevin ki dünya güzelleşsin.