15 Kasım 2022

Kahve Bahane #Çay


Böyle bir başlık atacağım aklıma gelmezdi. Sen tut kahve bahane serisini devamlı çay eşliğine yaz olacak iş mi! Kahve bahane dedik, geldik diyenlerden içten bir özür diler, üstünde dumanı tüten, tembel işi olan sallama çayımı içerim. Eve bir demlik almadık. Aslında almayı tercih etmedik. Öyle ölesiye çay tüketmiyoruz. Bu yüzden poşet çay işimi görüyor. 


Son aylarda artık (benim tabirime) ıncık bıncık almayı tamamen bıraktım. Sadece gerçekten ihtiyacım olan şeyleri alıyorum. Eski ben olsa evin her köşesini bir biblo, maskot ve benzeri şeylere doldurma devam ederdi. Masanım üstünden duran Jack maskotu (Jack'ı yeri ayrı bilirsiniz) ve kapı tutacağı görevi gören cücelerim hariç tüm kıvır zıvırı bir koliye hapsettim. Yıl sonu yaklaşırken ve marketlerde noel çılgınlığı başlamışken büyük bir sınav vereceğim. Evet! Bu sene çam ağacımızı süslemek için hiçbir şey almamayı deneyeceğim. Eski süsler bana yeter de artar bile. 

Bir işi yapabilenin sırrı kendini onu yapabileceğine inandırmaktan geçiyor. Şartlamak, fakat olumlu şartlamak birçok zorluğun üstesinden gelmenin altın anahtarı gibi. Geçenlerde alışkanlıklarla ilgili bir kitap okudum.  Orada bir alışkanlık kazanmak istiyorsanız içeriği kesin olan cümleler kurun diyordu. Mesela spora başlayacağım şeklinde değil de haftanın şu günleri, şu saatler arasında spor salonuna gideceğim gibi. Kitabın ismi Atomik Alışkanlıklar. İlgilisine duyurulur. 


İnsanın bir şeye ilgisi ve sevgisi varsa, ona toleransı yüksek oluyor. Geçtiğimiz ay başında yine bir göl evi macerası için yollara düştük. Göl evlerine gidince en büyük aktivitemiz göl kenarında yürümek oluyor. Sabahın erken saatlerinde, kahvaltıdan önce, her zaman olduğu gibi yürüyüşe çıktım. Yürüyüş esnasında, bir köpek bizimle oynamak için deli gibi üstümüze koşunca, az biraz tırstım ama yerimden de kıpırdamadım. Çamurlu patileriyle taytımı kirletti sadece. Tolerans bunun neresinde derseniz, ben aslında köpeklerden korkuyorum. Hele şu küçük olanlardan ve sürekli deli gibi sağa sola koşturanlardan hiç haz etmem. Ama yürüyüşte üstüme koşan köpek sevdiğim ve aslında sahiplenmek istediğim bir cins olunca akan sular durdu. İşte biz buna tolerans diyoruz. 

Tabii her konuda da hoşgörülü olmak zor. Mesala bizim üst komşunun çocuklarına karşı hiçbir hoşgörüm yok. Neden olsun ki, çocuklar diye kafamızda tepinme haklarını kendilerinde gördükleri için mi? Başkalarını rahatsız ederek kendi rahatını düşünenlerden oldum olası hiç haz etmem. Sanırım en kötü özelliklerimden biri (eminim birçok kötü özelliğim vardır) sevmiyorsam bunu çok net belli ederim. Yüzümden, gözümden okunur. Şirin gözükmek için karşıdakinin duymak istediği sahte cümleleri kurmam, kuramam. Gelin görün ki sevdiğim zaman da çok derin severim. 

Sevgi demişken, Ciocialık (teyzelik) müessesinde emin adımlarla ilerliyorum. Zuzi kız gün geçtikçe bilinçleniyor. Bence artık onu ne kadar çok sevdiğimi de hissediyor. Hafta sonu bizi ziyarete geldi. Onun için ördüğüm battaniyeyi verdim. Pek sevdi battaniyesi. Konuşacağı günleri de iple çekiyorum. İşte o zaman tam bir ciocia olacağım. 

Olmak ya da olmamak, son iki aydır içinde olduğum durumumun özeti. Daha iyi olur diye iş değiştirdim lakin şimdi nasıl olacak diye kendime sormaktan geri duramıyorum. Sonra hop toparlıyorum modumu, diyorum ki az biraz sabret Yasemin her şey güzel olacak. 

Her şeyin güzel olmasını beklemek çok mu Pollyannacılık? Eğer öyle ise biraz da Pollyanna olalım değil mi! Ne kaybederiz.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

6 Kasım 2022

Kahve Bahane #Bakalım Nasıl Olacak




Bir pazar günü miskinliği içindeyken yazılıyor bu yazı demeyi isterdim lakin işin aslı öyle değil. Ellerimde cif kokusu, evi pırıl pırıl yapmamın gururu ile yorgunluk kahvesi eşliğinde yazılıyor bu kahve bahane. Kahvenin ardına saklanıp ne çok şey yazdım buraya. İşte onlara bir yenisi daha eklemek için buradayım. 

Bu aralar en çok kurduğum cümle kuşkusuz "bakalım nasıl olacak". İki ay önce iş değiştirmeye karar verdim. İmzamı attım. İşte o imzayı attığım günden beri bu cümleyi kuruyorum. Kendim için verdiğim büyük kararlardan biriydi bu. Neden büyük olduğu bir sonraki paragrafın konusu. Hayatımın bazı dönüm noktaları var. Mesela uzun yıllar süren bankacılık serüvenimi bir anda arkamda bırakarak ülke değiştirmek gibi; iş hayatıma dört sene ara verdikten sonra, arkadaşlarıma "ben bu sene sonuna kadar iş bulacağım" dedikten sonra, dediğimi yapıp beyaz yakalı hayatıma geri dönmem gibi; ilk yurtdışında çalışma deneyimimden sonra işin beni tatmin etmemesinden mütevellit bir iş değişikliğine gitmem gibi. Hatayım biraz gibi tadında. 

Üç senedir çalıştığım şirketimde artık İngiliz hesaplarına bakmaya başlayacağım. Böylelikle Türk muhasebesine kibarca bir bay bay derken İngiltere muhasebesini hayhay demiş oluyorum. Bu benim için büyük bir meydan okuma. Kime mi? Tabii ki kendime. Eski okuyucularım bilirler ben ingilizceyi otuz yaşımdan sonra öğrendim. Yoğun iş temposunun yanında gece kursa gittim. Evde halının üstünde gece yarılarına kadar çalıştım, çabaladım. Sanırım artık meyvelerini topladığımı söyleyebilirim. Yaklaşık iki haftadır işi devralacağım kişiyle birebir çalışıyorum. Kızın sesi gece yatıyorum kafamda, sabah kalkıyorum kafamda. Rüyalarım bile ingilizce artık (bu arada İngiliz İngilizcesine bayıldığımı da belirtmeden geçemeyeceğim). Bu durum beni yoruyor olsa da, bu kadar kısa sürede bile beni bir adım ileri taşıdığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Bu işten beklentim birkaç ay sonra bülbül gibi şakımak olabilir. O yüzden bu sıralar en çok kurduğum cümle "bakalım nasıl olacak" 

Aslında bu yazıda eskisi gibi daldan dala atlamayı düşünüyordum fakat giriş bölümünü yazıp, yazmaya birkaç saat ara verince olmadı. Bu da böyle kısacık bir kahve bahane yazısı olsun. 

Bir sonraki yazımda görüşünceye dek şen ve esen kalın. 
Az biraz risk almaktan da kaçınmayın. Keşkelerinizin yerini denedim sözcüğü ile değiştirin. Unutmayın hayat kısa, kuşlar uçuyor. 
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

12 Ekim 2022

Kahve Bahane #Görmeden Önce Ölünmesi Gereken Yerler

Merhaba kahve Bahane okuyucum. Farkındayım başlık pek bir sert oldu. Ekşi sözlükte"Görmeden önce ölünmesi gereken yerler" diye bir başlık var. İşte ben de geçtiğimiz hafta sonu o yerlerden biri sayılabilecek Polonya'nın Łódź  (VUÇ diye okunuyor) adlı şehirindeydim. Gittim, gördüm; görmez olaydım. Şimdi üstüne birkaç kelam edeyim de değerli vaktinizi gidip öyle bir şehri görmekle çarçur etmeyin. Veya erasmusa gidecekseniz yol yakınken dönün.

Her şey Pasaport süreminiz dolacak olmasıyla başladı. Krakow'da konsolosluk yok. Bu gibi işlemler için Varşova'ya gidiyoruz. Cuma gününe randevu alıp pasaport ve kimlik yenilemesi için Varşova yollarına düştük. Araba ile yaklaşık üç bucuk saat süren bir yolculuğun ardından, konsolosluktaki işim on dakikadan kısa bir sürede halledildi. Varşova'ya her gidişimizde oradaki Türk lokantasında lahmacun yerim. Bu sefer de geleneği bozmadım. Peki ne oldu da yolum Lodz'a düştü? Türkiye'nin voleybol maçı vardı. Varşova Lodz arasıda bir buçuk saat olunca, gidip maçı izleyelim dedim. 

Lodz'u kendi halinde tipik bir Avrupa şehri zannederdim ben. Tam tersine, Avrupa şehri olmaktan çok uzaktı. En büyük sıkıntılarından biri kesinlikle trafik. Mahmutbey gişeler trafiği yanında halt etmiş. Toplu taşımaları bomboşken herkes ama istisnasız herkes arabasıyla yollardaydı. Neyse maçın yapılacağı yere yakın bir yerde hemen bir otel bulup bir gece kalacağımız için eşyalarımızı bırakıp şehri bir turlayalım dedim. Demez olaydım. Bitmeyen yol inşaatları, yayalara bir türlü yanmayan yeşil ışıkları (bak bu derten ben İzmir'de de çok muzdaribim), kirli binaları ile tam bir hayal kırıklığı yaşadım. Gül gibi eski binaların yanına hiç utandan beton bloklara benzeyen binaları dikmişler. Mimari harikası olan binalar bakımsız, yeni yapıların arasında sıkışıp kalmış. Tek enteresan yeri aynalı pasaj dedikleri minik bir yerdi. Kısa bir tur sonrası stada gidip maçı izledik. Filenin Sultanları belki yüzümüzü güldürür dedim; o da olmadı. Kızlar yenildi. Biz de hiç beğenmediğimiz şehirde bir gece kaldıktan sonra canım Krakow'a geri döndük. İşte bu da böyle bir anımdır.











Yani demem o ki; eğer biri size hadi bu hafta sonu Lodz'a gidelim derse, siz, siz olun sakın yerinizden kımıldamayın. 

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

22 Eylül 2022

Kahve Bahane #Höp Höp


Yazmadığım için bir takım bahanelerin arkasına saklanacak değilim. Yirmi iki yıl önceki pazarlama dersinden hatırladığım çok kısa bir alıntı "insanlar memnun olduklarında bunu etrafındaki beş kişiyle paylaşırken, memnun olmadıklarında paylaştıkları kişi sayısı elliye çıkar" der.

Sanıyorum benim buraya yazmama nedenlerimden biri bu. Hayattan genel anlamda, bazı detaylarda sıkıntılar yaşıyor olsam bile memnumum. Genelde mutsuzken, kafama bir şeyler taktığım zamanlarda daha fazla yazıyorum. Çok eski blog yazılarımı okuyanlar ne demek istediğimi anladı sanırım. O yazıların temelinde çoğunlukla pesimist bir Yasemin var.
Bak görüyor musun bahanelerin arkasına saklanmayacağım dedim ama yine bir bahane bulmadan yazıya başlayamadım.

Dediğim gibi hayat genel anlamda güzel akıyor. Aslında bunun yaşadığım şehirlede alakası var. Yazın son tatilini yapmak için iki haftalığını Türkiye'ye gittim. İki hafta boyunca yolda yürümek için bile fazladan efor sarf ettim. Oysa ki Krakow'da gözünüzü bağlasanız bile yürüyerek bir yerden bir yere kazasız belasız varabilirsiniz. Ama İzmir'de öyle mi? Kaldırımdan giden bisikletlileri ve motorları kolla, asla yayaya yeşil yanmayan ışıklarla cebelleş, kedi köpek pisliklerine basmamak için hopla zıpla, kaldırıma park eden araçlar yüzünden akrobatik hareketler yap. Ve bunların hepsini evinin 500 metre yakınındaki fırına gitmek için her gün yap. Gerçekten çok yorucu. 

Oysa ki insan tatile dinlenmek için gidiyor. Yukarıda anlattıklarım bir yana bu sefer tatil içinde tatil yaptım. Kız kıza bir kaçamak sıkıştırdık araya. Ama nasıl güzel eğlendik. Sudan çıkmadık. Bol bol güldük, eğlendik. Burnumda tüten tiyatro özlemimi Ahududu adlı oyunu izleyerek bir nebze olsun hafiflettim. Klasikleşen Alsancak turunu da atlamadım. En son bir parçamı (dişimi çektirdim çünkü) da İzmir'de bıraktım. Tabii ki her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi tatil de bitti. Aslında tatili güzel yapan ayrıntı bir yerde bitiyor olması.
















Rutine dönüş yapmak biraz zahmetli oldu. İzmir'den direkt uçuş bulunca sevinen ben iki saat gecikme yüzünden havaalanında kalınca pek üzüldüm. Uykusuz bir gecenin sonunda yuvaya döndüm dönmesine de İzmir sıcağından sonra beni karşılayan yedi derecelik havaya halen alışamadım.

Bu sene Krakow sonbaharı unutup anında kışa geçmeye karar verdi sanırım. Kasım ayında yaşayacağımız hava sıcaklıklarını Eylül bitmeden gördük. Yazlıklar hurçlara, kazaklar raflara yerleştirildi. Soğuk havaya alışana kadar spor salonuna ara verildi.

Ne diyelim sağlık olsun. Bak bu aralar bizim evin konusu hep bu. Dengeli ve sağlıklı beslenme. Birbirimize okuduklarımızı, takip ettiğimiz doktorların araştırmalarını anlatıyoruz. Aslında uzun zamandır yediklerimize dikkat ediyoruz. Tabakta dengeyi yakalamaya çalışıyoruz. Şeker hayatımızda yok denecek kadar az artık. Öyleki eskiden höp höp yediğimiz şeyler artık ekstra tatlı geliyor. İşte bunlar hep sağlıklı olma çabası.

Çaba olmadan hedefe ulaşılmıyor. Kendime bir hedef koydum. Sene başı başlamayı ve bir sene sonunda hedefime ulaşmayı planlıyorum. Şimdilik ayrıntıları bende kalsın. İlk adımı atınca buraya yazmaya başlayacağım. 

Şimdi masada okunmayı bekleyen kitabımla biraz vakit geçirme zamanı geldi çattı. Bu da "bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın" demek.

Höp höp yemek yiyerek bedeninizi de çok yormayın. Onunla ne kadar süre vakit geçireceğiniz belli değil. Bu yüzden ona iyi bakmak lazım, değil mi? 

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

19 Ağustos 2022

Kahve Bahane #Yeteri Kadar

Kahve bahane yazmak için kendime sebep arıyordum ki geçen hafta yapmış olduğum tatili bahane ederek bilgisayarın karşısına geçtim. Tatillerimde kısa fakat içeriği beni düşündürecek kitapları okumayı severim. Bunun yolu da kesinlikle felsefeden geçiyor. 

*Aşağıdaki üç paragraf kitaplarla ilgili. Kitaplar dikkatinizi çekmiyorsa üç paragrafı atlayıp, tatil macerasını yazdığım kısımdan devam edebilirsiniz.

Destek yayınlarının çok güzel bir serisi var. Türkiye'ye gittiğimde serinin çoğu kitabını aldım. Bu tatilde okuduğum kitaplardan biri Stoa felsefesinin öncülerinden olan Seneca'ya aitti. Daha doğrusu Seneca'nın sözlerini, yazdıklarını, düşüncelerini derledikleri bir kitaptı.Nedir bu Stoacılık derseniz; Cem Yılmaz'ın "mutluluk içimizde" dediği o harika repliğiyle tam olarak açıklanabilir derim. Stoacılık, mutlu olmak için dış etkenlere gerek olmadığını, insanın gerçekten mutlu olabilmesinin kendinden geçtiğini anlatır durur.  
Unutmadan okumak isteyenler için kitabın adını da buraya bırakıyorum.  
Gladyatör Kararını Arenada Verir. 

Bir diğer kitap ise herkesin hayatında en az bir kere bir paragrafını okumuş olduğu Montaigne denemelerini içeriyordu. Kitabın ismi de pek güzeldi. Hayatın değeri Uzun Yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır. Bu söz bana babaannemin bir sözünü hatırlattı. Kendisi her zaman "Allahım elden ayaktan düşürme, kimseye beni muhtaç etme" diye dua eder, "üç gün yatır dördüncü gün yanına al" der. Neden üç gün babaanne dediğimde de uzakta olanlar gelebilsinler diye cevap verir. Allah uzun ömürler versin. Sanırım duaları işe yarıyor. Yaşı olmasına rağmen kimseye muhtaç değil. Babaannemi bir kenara bırakıp kitaba dönecek olursam; Montaigne okuyup da keyif almamak elde mi derim. Seneler önce yazılmasına rağmen günümüz duygularını bu denli yakından anlatan satırlarla karşılaşmak zor. 

Hazır kitaplardan bahsetmeye başlamışken son zamanlarda keşfettiğim ve oldukça beğendiğim bir yazar olan Ayfer Tunç kitaplarıyla devam edeyim. Olay kurguları mükemmel ve akıcılığı da çok iyi. Kitapları su gibi akıp geçiyor. Suzan Defter adlı kitabıyla başlayan okuma serüvenim; Aziz Bey Hadisesi ile taçlandı. Şimdi ise Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi ile son gaz devam ediyor. 

Bak yine asıl konudan saptım. Hemen toparlıyorum. Yazıya başlarken aklımda yapmış olduğum kısa tatilin fotoğraflarını eklemek vardı. Konu kitaplar olunca yazdıkça yazmışım. Polonya'da yaz tatili yapalım dedik. Hava sıcaktı, biz de inandık ve bir hafta sonrası için göl evine gidelim diye karar verdik. Göle giremesek bile güneşleniriz. Planı yaptık. Yerimizi ayırttık. Peki bilin ne oldu. Gittiğimiz günden döndüğümüz güne kadar güneşi görmedik. Bir gün boyunca yağmur vardı. Yağmur durdu ama bulutlar baki kaldı. 
Polonya havasına güvenip yaz tatili planlayanda kabahat. 

Ben bu göl evi işini pek seviyorum. İnsana huzur veriyor. Tabii ki deniz kenarında bir evi göl evine tercih ederim ama Krakow'da bu imkansız. Elimdekiyle yetinmeyi bilirim. Olabildiğince keyif alarak, bol bol okuma yapıp, sudoku çözerek, içsel huzurumu yükselterek bir tatil yaptığımı itiraf etmeliyim. İşte aşağıdaki kareler de bunun ispatı. 

Sizi fotoğraflarla baş başa bırakırken bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın diyorum.
Unutmayın mutluluk içimizde...















✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

9 Ağustos 2022

Kahve Bahane #Bize Ne Oldu Böyle



Uzunca bir aradan sonra kahve bahane yazısı görünce afili bir giriş bekliyorsan yanılıyorsun. Sanırım ki yazma yetimi kullanmadığımdan mütevellit biraz gerileme söz konusu. Gün içinde düşünceler aklımdan akıp geçiyor geçmesine de iş yazmaya gelince tıkanıp kalıyorum. 

Bugün spor dönüşü, bisikletimle pedallarken öyle güzel aktı ki sözcükler kafamdan, onları yazıya dökebilseydim eğer eski tatlarda bir kahve bahane okuyor olurdun. 

Okumaya ne kadar hevesliyiz artık orası da ayrı bir tartışma konusu. Kendi adıma konuşacak olursam; sene sonuya yaklaşırken okuma hedefime emin adımlarla ilerliyorum. Aslında yabancı dilde okumalar yapmayı istesem de elim hep ana dilimdeki kitaplara gidiyor. Hal böyle olunca benim yabancı dil hep olduğu yerde sayıyor.

Olduğum yerde saymadığım şeyler de var tabii. Mesela kaslarım. Son üç aydır düzenli bir çalışma sonrası gözle görülür bir ilerleme kaydettim. Kardiyo çalışmalarını azalttım, ağırlık çalışmalarını arttırdım. İşin formülü sağda solda gördüklerinizin hepsini yapmamaktan geçiyor. Belirli ve sevdiğinim bir plan belirleyip uygulayınca sonuç alamamak gibi bir seçeneğim yoktu. 

İnsanın seçeneklerinin olması da bir ayrıcalık. Polonya'da pandemi bitti. Birçok şirket normal çalışma hayatına geri döndü. Bizim şirketin yaklaşımı işinizi yapın da yer yurt önemli değil şeklinde. Ayda iki kere ofise gelseniz yeter dediler. Benim için hava hoş. Hatta hoştan da öte mis mis. Laf aramızda ofise gideceğimiz günlerde sözleşip kahve molalarını biraz uzun tutuyoruz. Sonuçta son iki senedir hiç mi hiç sosyalleşemedik. Bu da bu dönemin kanayan yarası.

Kanayan yaraları dağlamalı, kapatmalı, açık bırakmamalı... (burada aklıma Tarkan'ın unutmamalı şarkısı geldi iyi mi) Arkadaşlık, dosluk kavramına her geçen gün uzaklaşıyorum. Kendi kabuğumda, kendi dünyamdayım sürekli. Dostlarım benden çok uzak. Bazen artık hala dostlarım mı onlar diye de düşünmeden edemiyorum. Son yedi senedir birbirimizden uzaktayız. Sanıyorum ki burada bir üzüm üzüme baka baka kararır vakası da mevcut. Polonyalıları çok bireysel oldukları için eleştiren ben de onlar gibiyim artık. 

Bireysel olabilirim ama asla vefasız değilimdir. Bir kahvenin bende kırk yılı bırak yüz yıl hatırı vardır. Birçok işte maymun iştahlı olsam da sevdiklerimden asla vazgeçmem. Buna örnek ver derseniz haftaya 14. yılımızı kutlayacağımız evliliğim der, susarım. 

Akıp giden hayat içinde yaşadıklarıma, duygularıma dair bir kahve bahane yazısı oldu. Eski tadı belki yakalayamadın, belki sonuna kadar bile okumadın. Olur böyle sevgili okur. Sonuna kadar okuyanlardansan acımasızca eleştirmeden önce iğneyi kendine batırmayı unutma. 

O zaman veda vakti geldi. Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın. Arada sırada kendinizi karşınıza alıp da "Bize ne oldu böyle?" diye sormayı da ihmal etmeyin. Sorular derinlerde çözülmeyi bekleyen sorunları gün yüzüne çıkartıp sizi çözüme ulaştırır. 

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

27 Haziran 2022

Kahve Bahane #Yaza Merhaba


Vay vay vay neredeyse iki aydır kahve bahane yazmamış, buraları bir hayli boşlamışım. Bu süre zarfında pek hareketli iki ay geçirdiğimi söyleyebilirim. Zaten yaza merhaba dediğim için keyfim bir hayli yerinde. Bunu anlatmana gerek yok. 

Mayıs ayında jet hızıyla alınan bir karar neticesinde annem bizi ziyarete geldi. Yeşil pasaportun gözünü seveyim dedim mi dedim. Hani insanın mutluluktan ayakları yerden kesilir ya, işte öyle bir şeydi yaşadığım. Beraber dolu dolu 27 gün geçirdik. Bu sefer annemi bir turist gibi gezdirmek yerine rutin hayatıma dahil ettim. Sabah ve akşam yürüyüşlerine birlikte çıktık. Evin eksiklerini birlikte aldık. Beraber balkon keyfi yaptık. Evlendiğimden beri annemle aynı şehirde yaşamadım ben. Aynı şehirde yaşayanlara da pek bi özenirim. Şimdi annemin evi burada olsa, hadi çayı demledim gel bir balkon keyfi yapalım desem fena mı olurdu.





Annem için geri dönüş bileti bakarken bir anda plana dahil olduğumuz için annemle İzmir'e uçtum. Hazır gitmişken bir deniz tatili yapalım dedik ve soluğu Akbük'te aldık. Kız kardeşim bize katılamadığı için tatile puanım 10 üzerinden 9 oldu. Emoşum da burada olsa dedim durdum hep. Akbük'ün denizi tek kelime ile muhteşemdi. Yedi gün boyunca denizden çıkmadım desem yeridir. Bu arada ben denizden pek korkarım ve kıyıya paralel yüzerim hep; hayatımda ilk defa bu sefer açıldım. Böylelikle bir korkumun daha üstüne gitmiş oldum. Bana böyle güzellikler yaşantan Akbük'te kalbimi bıraktım.

Memlekete dair umutlarım tam anlamıyla tükenmemişken hep emeklilik hayali kurardım. Popüler olmayan bir kıyı kasabasında bahçeli bir ev hayal ediyorum. Aslında hayallerim baki fakat mevcut şartlar da beni korkutmuyor değil. Türkiye'de her şey ama her şey el yakıyor. Market fiyatlarını gördükçe ve İzmir gibi yerde manav reyonlarının eski bolluğunu görmeyince bayağı üzüldüm. İnsanların bu kadar fazla yaşam mücadelesi vermesi çok acı.

Bu sefer uzun bir aradan sonra ilk defa İzmir'in sıcaklarına denk geldim. Ben alışmıştım Eylül'de gitmeye. Eylül Ekim İzmir'in en güzel zamanları bence. Sıcaktan hiç dert yanmayan ben bile "yok artık bu kadarı bana bile fazla" dedim. 

Peki bilin ne oldu. Geri döndüğümden beri Krakow'da İzmir'i aratmıyor. Sıcakları yüklenip geldik sanırım. Krakow'daki sıcaktan yana pek sıkıntım yok çünkü gece serin oluyor ve güzelce uyunabiliyor. Ama İzmir öyle mi! Klimasız uyumak imkansız.

Klima hiç benlik bir alet değil. Yaz aylarında ofise gitmeyi de hiç sevmezdim bu klima savaşları yüzünden. Polonya'da pandemi resmi olarak bitti. Bizi ofise geri çağırıp çağırmayacaklarını tartışıyorlarmış. Birçok şirket çalışanlarını ofise geri çağırmış. Umarım bizim şirket bizi geri çağırmaz. Zira ben mevcut durumdan çok ama çok memnumum. 

Memnuniyet önemli. Mesela son iki aydır kendimden de pek memnumum. Yaptığım ağırlık antremanlarının sonuçları gözle görünür oldu artık. Aynaya baktıkça aferin Yasemin böyle devam diyorum. Yaş haneme sayılar eklendikçe daha pozitif bir insan haline geliyorum sanırım. Eskinden kendimi sevmezdim mesela şimdi kendimle barıştım pek de iyi oldu. 


Anlayacağınız ben ve kendim mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz. Umarım ki bu memnuniyetlik hali katlanarak devam eder. Zira diğer türlüsü çekilmez oluyor. 

Araya zaman girince, yine bir solukta bayağı yazdım. Bilirsin sevgili okur ben uzun uzadıya yazmayı pek sevmem de beceremem de. Bence artık bu yazıyı sonlandırma vakti geldi.

O zaman ne diyoruz; Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın. 
Yarın uyandığınızda aynaya bakıp kendinize gülümsemeyi ve günaydın demeyi de ihmal etmeyin.
Hayat başkalarını memun etmek için pek kısa.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

29 Nisan 2022

Kahve Bahane #Long Weekend



Cuma akşamları kahve bahane yazmayı seviyorum. Sanıyorum ki hafta sonunun gelecek olmasının getirisi bu. Bu güne kadar tatilleri sevmeyen çok az kişiyle karşılaştım. Tatiller sevilmek için yok mu? Bence öyle. 

Bu zamana kadar iş günlerinden de öyle yana yakıla nefret etmedim. Sadece bir dönem çok bunalmıştım. O bunaltı sonrası da zaten bankadaki işimden istifa etmiştim. Sonuçta ağaç değilim, değil mi? Beğenmedim zamanlar yer değiştirmekten hiç çekinmem. 

Arada bir kısa kaçamaklar yaparak da yer değiştiririm tabii. Buna mini mini tatiller diyorum. Birkaç gün olması bile ruha öyle iyi geliyor ki. Rutini bozuyorum. Farklı yerler görüyorum. Daha ne olsun. 

Gelelim bu long weekend olayına. Polonya'da Nisan ve Mayıs aylarında araya serpiştirilmiş tatil günleri var. Çoğu zaman bunlar pazartesi veya cuma ile birleşiyor; oluyor sana uzun hafta sonu. O zamanlarda Polonyalıların çoğu bir yerlere kaçıyor. Biz de yarı Polonyalı sayılırız artık. O yüzden bir yerlere kaçmayı ihmal etmiyoruz. 

Nisan ayındaki long weekend olayında biz de bir göl evine gittik. Hava hiç güzel olmamasına rağmen kaldığımız üç günden alınabilecek en yüksek keyfi aldım. Çiftlikteki minik hayvanları besledim. Yakındaki kaleyi ziyaret ettim. Bu gidişle Polonya'nın kaleleri adlı bir seri hazırlayabileceğim. Gece dört derecede, dışarıda jakuzi keyfi de yaptım; daha ne olsun. 












Göl evi demişken aklıma The Lake House adlı film geldi. Geçenlerde televizyonda denk geldim ve yine izledim. Ben gizli bir Sandra Bullock hayranıyım. Filmlerini zevkle ve tekrar tekrar izleyebilirim. Ayrıca göl evinin konusuda oldukça ilginç. Henüz izlemediyseniz tavsiye ederim.

Bu arada uzun zamandır aklıma olan Vakıf serisini okumaya başladım. 4. kitaptayım şimdi. Uzun bir seri olması gözümü korkutuyordu. Lakin hiç de korktuğum gibi çıkmadı. İkinci kitabın ilk yarısı hariç, okuduklarımdan oldukça keyif aldım. Hedef tüm seriyi tamamlamak.

Seri kitap okumanın tek dezavantajı uzunca bir süre hep aynı yazarı okuyor olmak. Bu yüzden türü bakımından tamamen bağımsız olan farklı kitaplar da araya serpiştiriyorum. Bu genellikle sağlık içerikli kitaplar oluyor. Üç gün önce Sirkadiyen Beslenme adlı kitaba başladım. İçinde oldukça değerli bilgiler var. Sağlıklı beslenmeyle ilgiliyseniz okunulası bir kitap.

Aslında baharın gelmediğinden dem vurabilirdim lakin son iki gündür hava eskiye nispeten güzel. Bu yüzden dem vurmayacağım. Umarım ki giderek daha da güzelleşir ve balkonda oturabileceğim günler gelir. 

Balkonu da yavaştan yaza hazırlamak. Geçen seneler deyesel nitelikte çiçekler alıp balkonda yetiştirmeyi denemiştim. Buranın havası yüzünden çiçek yetiştirmek pek kolay olmuyor. Bizim hava şartlarına dayanabilen tek çiçek sardunya oldu. Ben de tüm saksılarıma sadece sardunya ektim. Bir itiraf daha gelsin. Aslında ben sardunyayı hiç sevmezdim. Yapraklarına dokununca yaydığı kokuyu sevmiyor olsam bile çiçekleri güzel. Umarım ki diktiğim sardunyalar yaşar ve balkonumu renklendirirler. 

Tatil dedim, renk dedim. Bak bunlar hep hafta sonunun gelecek olmasının güzelliği. Şimdi kendime bir çay demleyip rastgele bir film izleme vakti. Bu da demek oluyor ki artık bana ayrılan sürenin sonu geldim. 

Her zaman dediğim gibi; bir sonraki kahve bahane yazısında buluşuncaya kadar şen ve esen kalın.
Çiçekleri sevmeyi de ihmal etmeyin. Sonuçta onlar olmasaydı hayat böyle rengarenk olmazdı.

Sevgiler.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.