7 Aralık 2024

Kahve Bahane #Odak




Bu kahve bahanenin odak noktası yazarın aklından tam da şu an geçenler olsun. Hava artık iyice soğudu, bundan mütevellit sabah yürüyüşlerim bir nebze zor oluyor. Her şeye rağmen güne bir aktivite ile başlamayı seviyorum. Çalışırken odaklanmamı arttırıyor. 

Bu hafta bir gün ofise gittim. Pandemi sonrası evden çalışıyorum, bu durumdan da oldukça memnunum. Ofisi hiç ama hiç özlemediği itiraf etmeliyim. 

Daha önce bahsetmiştim. Eskiden çok yoğun yaşadığım duyguları artık aynı yoğunlukta hissetmiyorum. Sevmek, özlemek, üzüntü, kaygı, endişe, pişmanlık gibi... Zamanında duygu yoğunluklarım yüzünden oldukça yıprandığımı fark ettim. 

İnsan ne yapıyorsa kendi kendine yapıyor derler ya. Bu kesinlikle doğru. Tabi ki kafamı meşgul eden şeyler var. Fakat onların akışı etkilemesine izin vermiyorum artık. 

Her yıl başı yaklaşırken yeni kararlar alıyorum. Bu sene aldığım karara içten içe gülüyorum. Ama bir yandan da artık yapmalıyım diyorum. Lehçe öğrenme serüvenime devam etmeye karar verdim. Bak tam şu anda bile bir gülme geldi. Bu sefer bu son deneyişim olacak. Yani anlayacağınız ya olacak, ya da sonsuza kadar lehçe defterini kapatacağım. Çünkü böyle bir belirsizlikte kalma durumu beni yıpratıyor. 

Denize düşen yılana sarılır misali, lehçeden kaçıp ingilizceye sığındım ki ben ingilizceyi hiç sevmezdim. (şimdi ekmeğimi ingilizce bildiğim için kazanıyor olmam da ayrı bi yazının konusu olacak kadar komik bence) Bu aralar harıl harıl ingilizce roman okumaları yapıyorum. Geçen hafta kendime iki yeni kitap aldım. Artık zevkle, uzun uzadıya ingilizce okumalar yapıyorum. 

Zevkle yaptığım aktivitelerden biri de spor tabii ki. Artık spor benim hayatımda yemek yemek, uyumak gibi bir aktivite. Yani yapmadığımda hayatımda bir şeylerin eksik olduğu hissine kapılıyorum. Malum havalar soğuyunca bisiklet depodaki yerini aldı. Ben de bu hafta spor salonunda pedallamaya başladım. Gelecek sezona hamlanmamış olurum. Seneye artık ciddi manada uzun sürüşler yapmayı planlıyorum. Belki başka ülkelere gidip orada da birkaç rota denerim. 

Buraya kadar yazdım fakat tam da bu noktada odaklanmamı kaybettim. Devam edersem bundan sonrası zorlama yazılmış olacak. Artık yazmanın bir manası yok. Burada bırakmalıyım. 

Bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın. 
Güzel şeylere odaklanmayı da ihmal etmeyin. 

✄----------------------------------------------------------------------



Paylaş:

30 Kasım 2024

Kahve Bahane # Atlıkarınca



Çocukluğumda hiç atlıkarınca bindim mi anımsamıyorum. Tek anımsadığım, hafızam beni yanıltmıyorsa panayır gibi bir etkinlik olduğu dönemlerde teyzemin bizi Gülhane parkına götürdüğü; balerin, fincan gibi oyuncakla bindiğimi hatırlıyorum ama atlıkarınca anılarımda yok. 

Her noel arifesinde Krakow'un ana meydanından farklı bir yerde, küçük bir meydana atlıkarınca getiriyorlarmış. Bunu geçen sene atlıkarınca gelip gittikten sonra öğrendim. Ve tam bir sene o atlıkarıncayı görmenin hayalini kurdum. İşte bugün o hayal gerçek oldu. Oldu olmasına da, hiç hayal ettiğim gibi olmadığını itiraf etmeliyim. Ben daha ışıl ışıl bir atlıkarınca beklerken; korku filmlerine yakışır bir atlıkarınca ile karşılaştım. Biraz izlediğimde üstündeki tarih dikkatimi çekti. Sonrasında dur bakalım bu atlıkarıncayı bir araştırayım dedim ve ilginç bilgilerle karşılaştım. 

Meğerse bizim atlıkarınca 130 yaşındaymış. 1894 yapımı olan bu atlıkarıncanın büyük bir olasılıkla Macaristan'dan geldiği tahmin ediliyor. İkinci dünya savaşına kadar Cieszyn'de aktifmiş. Savaştan sonra atıl durumda yıllarca bir köşede kaderine terkedilmiş. Taaa ki tarih meraklılarının onu onardığı güne kadar. Tüm orijinalliği korunarak çalışır hale getirilmiş. Böylece sadece Polonya'da değil, tüm Avrupa'daki açık hava etkinliklerinde kendine bir yer edinmiş. Ayrıca Polonya'lı yönetmen Jana Jakuba Kolski’nin"Serce, Serduszko" adlı filminde de rol almış. 


Yani anlayacağınız bizim atlıkarınca pek meşhurmuş. Sonrasında Polonya halkının karuzela, İngilizlerin carousel dediği bu eğlence aracına neden biz atlı karınca demişiz diye merak ettim. Karınca bunun neresinde diye düşündüm ve kısa bir araştırma yaptım. Ve aslında bu oyuncağın isminin çıkış yerinin İtalya olduğunu öğrendim. Daha da enteresanı iki yüz yıl öncesine kadar biz bu oyuncağa Atlıkaraca diyormuşuz. Fakat karaca fonetik benzerlikten nasibini alarak zamanla halk arasında karıncaya evrimleşmiş. Ben bu bilgilere farklı kaynakları okuyarak ulaştım.  



Bilirsiniz ki, öğrendiklerimi paylaşmayı severim. Paylaşılacak bir şey kalmadığını göre, alın bu bilgiyi ne yaparsanız yapın diyerek kapanışımı yapabilirim.

Bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın. 
Hayatınızda her ne oluyorsa olsun, içinizdeki çocuğun isteklerine kulak vermeyi ihmal etmeyin.


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

29 Kasım 2024

Kahve Bahane #Keyif Pezevengi


Ne yaptın Yasemin, böyle bir başlık da neyin nesi; bu sana hiç yakıştı mı; demeyin lütfen. Az sonra yazdıklarımdan sonra evet bu başlık buraya cuk oturmuş diyeceksiniz. Az biraz sabır.

Sabır sanırım artık çok eskilerde kalan bir kelime. Nedense eskinden insanların daha sabırlı olduklarını düşünüyorum. Çevremde kime rastlasam hep bir sabırsızlık içinde kıvranıp duruyor. Bunu söyleyen de sabırsız bir Yasemin. Aslında bir işi başarmak için çok sabretmem gerekiyorsa sabrederim. Bendeki sabırsızlık durumu karşımdaki insanın çok yavaş olmasına bağlı. Lakin eskiye göre sabır eşiğimi yükselttim.

Eşik demişken 2024 yılını bitirmemize de sayı günler kaldı artık. Yılın bu zamanlarını seviyorum. Noel ruhu şehrin her tarafında hissediliyor. Etraf ışıl ışıl oluyor. Bana da çocuklar gibi bu zamanların keyfini çıkarmak kalıyor.

Işıl ışıl demişken, bu ışıltı hayatı da ben seçtim. Bu hafta iş yerinde yoğun bir hafta geçirdim. Eskiden çok bunaldığımı itiraf etmeliyim. Şimdi her şey yolunda gidiyor. İngilizler bana, ben de ingilizlere alıştım artık. Yoğunluk kendi halinde akıp gidiyor. Lakin her zaman söylediğim şeyin sonuna kadar arkasındayım. Muhasebe dünyanın en akıl almaz işlerinden biri. Hesapları böl, parçala, atomlarına ayır, raporla, sonra bir araya topla. Bankacılıktan finansa geçince beni yoran şeylerden biri kesinlikle bu oldu. 

Bölümlere ayır, parçala diyince, hafızam beni yanıltmıyorsa bir Japon felsefesi geldi aklıma. Bir işi öğrenmek için ilk önce izle, sonra böl, sonra da kendi düzenini oluştur şeklindeydi sanırım. Aslında bunu her iş değiştirdiğimde yaptığımı fark ettim. 

Kendi düzenimi oluşturmayı severim. Yaptığım işlerin bana has olmasını da. Bunu kim sevmez ki! Kendimle kaliteli zaman geçirmeyi severim de önemserim de. Yoğun bir haftayı geride bırakmanın dinginliğiyle bir kadeh kırmızı şarap eşliğinde ilk önce kitap okudum. Kitabı okurken, içimdeki diğer Yasemin, beni dürtüp "hadi taslakta bekleyen yazılarına bir göz at" dedi. Goethe hakkında detaylı bir içerik hazırlıyorum. O kadar gidip gezdim. Hakkını vermeliyim. 

Kitabın kapağını kapatıp masanın üstüne bıraktım. Masadaki boş kadehe gözüm ilişince doldurmamak için hiçbir engelim olmadığı aklıma geldi, hazır ikinci kadehimi içmeye hazırlanırken neden az biraz peynir de dilimlemiyorum ki dedim yanına. Bu arada kulaklığımı takıp hafifçe müziğin de bana eşlik etmesine izin verdim. Artık masanın üstünde kitabım, şarabım ve peynirim vardı. İşte tam o anda aklıma bir kahve bahane yazısı yazma fikri düştü. Sevdiğim şeyi yapmayı ertelememek adına, emektar bilgisayarımı dizlerimin üzerine aldım ve belki de ilk okuduğunuzda beni yargılamanıza neden olacak o başlığı atarak yazmaya başladım.

Eğer yargılamadan okumayı sürdürenlerdenseniz, gerçek bir kahve bahane okurusunuz demektir. O zaman tam da burada bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın diyeceğimi de çoktan tahmin etmişsinizdir.

Evet sevgili okuyucu; bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kal. 
Kendinize minik, tatlı keyif alanları oluşturmayı da ihmal etmeyin.

Zahmetsiz keyif yoktur, her mutluluk biraz çaba gerektirir. 
İrade Terbiyesi - Jules Payot

✄----------------------------------------------------------------------


Paylaş:

26 Kasım 2024

Pişman Etmeyen Şekersiz Cheesecake



Belirli zaman aralıklarında canım fazlasıyla tatlı bir şeyler yemek istiyor. Ara sıra kaçamak yapıp yediğimde de bi pişmanlık duymuyor değilim. Aslında kaçamaklara karşı değilim. Fakat orada minik tatlı bir eşik var. Eğer o eşiği geçerseniz, kaçamak yerini alışkanlığa bırakabiliyor. İşte tam da böyle bir zamanda dokusu cheesecake benzediği için adına "Pişman Etmeyen Şekersiz Cheesecake" dediğim tatlıyı yaptım. Bence bu isim bu tatlıya çok yakıştı. 

Şimdi gelin size içinde sadece üç malzeme olan ve adını sonuna kadar hak eden cheesecake tarifini vereyim. 

Pişman Etmeyen Şekersiz Cheesecake Nasıl Yapılır?

Malzemeler :

1adet tatlı elma (benim elmam bayağı büyüktü) 
2 adet yumurta
1.5 yemek kaşığı yoğurt. (yoğurdun sulu değil de katı olması gerekiyor, kıvamı tutturabilmek için.)

Yapılışı :

Elmanın kabuklarını soymanıza gerek yok. Birkaç parçaya bölüp robotun içine atın gitsin.
Yumurtayı ve yoğurdu da ekleyip, bızzzt yaptığınızda homojen bir karışım elde etmiş olacaksınız. Karışımı uygun pişirme kabına boşaltın. Ben iki tane küçük sufle kasesine paylaştırdım. 
Üstüne bir parça dark çikolatayı parçalara ayırarak serpiştirdim. 
Küçük bir şey olduğudan dolayı koca fırını çalıştırmak yerine Airfryer'de 160 derecede 25 dakika pişirdim. 
Hiç hesapta yokken, pişmesine 5 dakika kala derin dondurucudaki ahududular aklıma gelice üstüne birkaç tane ekledim.

Piştikten sonra biraz soğuması için beklettim ve en sonunda yanına güzel bir çay yapıp yedim. 
Eğer siz de ben bunu yaparım ki diyenlerdenseniz; şimdiden afiyet olsun. 









✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

25 Kasım 2024

Kahve Bahane #Isınma Turları


Kahve bahane yazılarına ara vereli çok uzun zaman oldu. Bazen açıp eski yazılarımı okuyor; vay be ne güzel yazıyormuşum bir zamanlar diyorum. Sanırım artık ısınma turları yapıp yeniden yazmaya başlamalıyım. Zira yazmak da sürekliliği oldukça gelişen bir aktivite. Ara verince köreliyor, sığlaşıyor. 

Körelen sadece yazı yazma becerim değil. Biliyorsun sevgili okur. Polonya'ya taşındığımdan beri öğrenmeye çalıştığım fakat Mehter takımı gibi iki ileri bir geri hareket ettiğim için yerinde sayan lehçe belası var başımda. Geçen sene alevlenen öğrenme aşkım yazın nedense yeniden düşüşe geçti. Şimdi bildiklerimi de unutmuşum gibi hissediyorum kendimi; ve artık köprüden önceki son çıkıştayım. Ya öğrenip B1 sınavını geçip kalıcı oturumu alırım ya da her üç senede bir oturum kartımı yenilemekle uğraşırım. Devamlı böyle kafamda soru işareti şeklinde kalıyor olmasından çok sıkıldım.

Sıkıldığım şeylerden bir de rutinde kalmak. Bundan kurtulmak için Kasım ayının başında tek başıma bir tatile çıktım. Tatil tam anlamıyla bana çok iyi geldi. Bunu daha önce neden yapmadığımı bilmiyorum fakat ve lakin insanın ara sıra tam olarak kendiyle baş başa kalması gerektiğini anladım. Kafasının içindeki sorulara cevap bulması için bu şart. 

Şart, şurt derken aslında kendimi ne kadar çok gerdiğimin gerçeğiyle yüzleştim. Biraz daha bencil olmanın, öz mutluluğu daha çok önemsemenin, gerektiğinde insanlara hayır demenin aslında kötü bir şey olmadığını fark ettiğim bir dönemdeyim. Değişiyorum ve değişen beni seviyorum. Farkındalığım artıyor.

Artık sabah yürüyüşlerinde sadece o anda kalmayı başardığım zaman dilimi daha fazla. Kendi kendime konuştuğum zamanlar azalmaya başladı. Anda kalıp yaptığım aktiviteye odaklanıyorum. Bu da kafamı boşaltmama yardımcı oluyor. 

Laf aramızda kafamı biraz fazla boşaltmış olacağım ki artık eskini kadar duyguları yoğun yaşamadığımı söyleyebilirim. Özlem ve sevgi duygu yoğunluğum çok azaldı. Tabii ki yine de hayatımdaki insanları seviyorum ve uzakta olanları özlüyorum fakat hiçbir duygum eskisi gibi yoğun değil. Bunun nedenlerinden biri belki de yaşla gelen olgunluktur. Ama şimdi oralara girip hiç keyfimizi kaçırmayalım. 

Keyif demişken, ben yine spora yapmaya ve yaptığım antremanlardan keyif almaya devam ediyorum. Geldiğim noktadan ve gelişimimden oldukça memnunum. Kışın gelmesiyle bisiklet sürmeye ara verdim. Simge'nin de dediği gibi "zamanımız az, bak önümüz yaz." Yasemin diyerek kendimi teselli ediyor, bisikletimle buluşacağım günleri iple çekiyorum.

Isınma turu için oldukça uzun bir kahve bahane yazısı oldu. Şimdi kapanış zamanı. 
Ne diyorduk; 
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın. 
Az çabayla, uğraşla her şeyin mükemmel olmasını da beklemeyin. Yok öyle bir dünya... Varsa da o dünya bu dünya değil. 


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

5 Kasım 2024

Milena’ya Mektuplar

Keşke bu yazıyı Kafka'nın kitabına ithafen yazıyor olsaydım. Maalesef ki benim için çok hüzünlü bir anı anlatmak için buradayım. Uzunca bir aradan sonra bloga bu satırlar ile dönmek istemizdim. Lakin hayat çok anlık bir şey. Bunu bu sabah bir kez daha anladım. 

Sevgili Milena,

Babanın; annenin sana hamile olduğunu söylediği gün geldi aklıma bugün. İlk önce inanamadım, sonra öyle çok sevindim ki, babana sarılıp bu harika bir haber, yeniden baba oluyorsun, hadi iyisin, dediğimi hatırlıyorum. İsmine karar verdiklerinde en sevdiğim Kafka kitabından dedim. Baban her duyanın aklına Kafka geliyor dedi. Güldük. Sen anne karnında büyümeye devam ederken, ablan, annen ve baban; hep beraber tatile çıktık. Harika bir dağ manzarası önünde fotoğrafımız bile var. Teyzelik görevimi yerine getirmek için sana minicik bir hırka ördüm. Daha dün, minik kırmızı kalpli düğmelerini aldım. Milena gelmeden dikip hazır etmeliyim dedim.

Bugün, artık anne karnından ayrılıp aramıza katılacağın gündü. Babandan gelecek güzel haberi bir an önce alabilmek için gözüm hep telefondaydı. Baban aradığında büyük bir heyecanla açtım. Önce bir derin nefes sonrasında ise hayatımın sonuna kadar unutamayacağım babanın ses tonu ile seni kaybettiğimizi öğrendim. Bizimle birlikte olmak yerine melek olmayı seçmişsin. Kelimelerim kifayetsiz kaldı. Heyecanlı bekleyişin yerini derin bir hüzün aldı. 

Bugün hayatın çok anlık bir şey olduğunu yeniden anladım. Gözyaşlarım içime akmaya devam ediyor ve bir süre daha devam edecek. Çok hüzünlüyüm tarifi yok...

Paylaş:

9 Nisan 2024

Ne Umdum Ne Buldum Mart 2024



Bir hafta gecikmeli olsa bile Mart ayı raporu ile burada olmaktan mutluyum. Ne umdum ne buldum yazmayı seviyorum. Hadi bakalım Mart ayında neler yapmak istemişim ve başıma neler gelmiş. Birlikte bakalım.

Mart ayında Lehçe'de bir üst kura geçmeyi umdum.  Umduğumu da buldum. Kaplumbağa hızıyla ilerliyorum demek isterdim lakin durum ondan da vahim. Tamam ya bunu hallederim dememe kalmıyor, her derste gördüğüm yeni gramer bilgisi ile beni şaşırtmaya devam ediyor. Bir arpa boyu yol almam çok uzun sürecek olsa bile bu sene gidebildiğim yere kadar gitme hedefimden vazgeçmeyeceğim.

Mart ayında İzmir'e gitmeyi umdum. Umduğumu da buldum. Uzunca bir aradan sonra ilk kez iş bilgisayarım yanımda olmadan tamı tamına iki hafta tatil yaptım. Ailemle vakit geçirmek kadar ruhuma iyi gelen bir şey yok. Mart ayı İzmir'de aktivite yapmak için en güzel aylardan biri olabilir. Hava insanı bunaltmıyor. Bir hafta sonu erkek kardeşimle bisiklet sürdüm. Orada birlikte pedalladığımız her dakikayı, annem ve kız kardeşimle yaptığımız kahve keyiflerini hiçbir şeye değişmem.

Mart ayında hazır İzmir'e gitmişken hasret kaldığım tiyatro oyunlarına gitmeyi umdum. Umduğumu da fazlasıyla buldum. Gittiğim hafta Karşıyaka Tiyatro festivaline denk geldim ve iki oyun izledim. Bunlardan biri Okan Bayülgen'in Otelde adlı oyunuydu. Okan Bayülgen'in canlı performansını izlemek çok güzledi. Sonrasında yapmış olduğu söyleşi hayatımda asla unutmayacağım anılarım arasında yerini aldı. 

Mart ayında sağ kulağıma ek iki delik daha açtırmayı umdum. Umduğumla kaldım. Kulak memesinin aksine diğer yerleri delerken tabanca değil de iğne kullanıldığını bilmiyordum. İşin içine iğne girince biraz tırstım ve bu delik sevdasından şimdilik vazgeçtim. İsteğim baki de cesaretimin gelmesini bekliyorum.


Mart ayında artık şeytanın bacağını kırıp altı senedir gitmediğim İstanbul'a gitmeyi umdum. Umduğumu da buldum. Kısa bir ziyaret olsa bile öyle dolu dolu geçti ki. Kızlarla doya doya vakit geçirdim. Deniz'le tanıştım. Teyze yeğen ısınma turumuzu yaptık. Artık daha sık gideceğim. Sevdiklerimle daha fazla vakit geçirmek istiyorum. 

Mart ayında önceki aylarda olduğu gibi spora devam etmeyi umdum. Umduğumu da buldum. Sporumu aksatmadım. Artık gözle görülür bir şekilde kaslarım çıkmaya başladı. Kendimi daha kuvvetli hissediyorum. Böylelikle çok güzel bir döngünün içine girdim. Kuvvetlendikçe ağırlık arttırıyorum. Ağırlıkları kaldırabilince kuvvetlendim yahu diyorum.

Mart ayında en azından 4 kitap okumayı umdum. Umduğumu da buldum. Tatilde olmanın rahatlığıyla ders çalışmanın yanı sıra kitaplara daha fazla zaman ayırabildim. İzmir'deyken okunacak yeni kitaplar aldım. 

- Tehlikeli Oyunlar -Oğuz Atay
- Üç Yıl - Anton Çehov
- Yaşamak - Yu Hua
- Okumaz Yazmaz - Agota Kristof
- Galateia - Madeline Miller
- Dansa Davet - Jean Teule

Mart ayında havalar çok soğuk olmaz diye umdum. Ve şaşırtıcı bir şekilde son hafta hava o kadar güzeldi ki bisikletimle uzun bir sürüş bile yaptım. Böylelikte bisiklet sezonunu açtım. Bisikletimin bir bakıma ihtiyacı var. Bu sene aklımda bir iki farklı rota var. Keşfedilmeyi bekliyor. 

Bence bu ayı dolu dolu  geçirdim. Kendimi sıfırladım. Şimdi vakit, Nisan ayı için yeni umutlar peşinden gitme vaktidir. O zaman ne diyoruz; Bir sonraki yazıda görüşünceye kadar şen ve esen kalın.
Sevgiler. 

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

3 Mart 2024

Ne Umdum Ne Buldum Şubat 2024



Seri olma yolunda ilerleyen ne umdum ne buldum yazısının ikincisini yazmak için bir pazar gününü seçtim. Pazar günü çoğunlukla miskinlik yaptığım gün. Tüm haftanın yorgunluğunu atıp, yeni haftaya merhaba demek için pek güzel bir gün. Şimdi gelelim asıl konumuz olan Şubat ayında umulanlar ile bulunanların z raporunu çıkarmaya. 

Şubat ayında Lehçe kursumu bitirip bir üst kura geçmeyi umdum. Umduğumu da buldum. Kurs bitirme sınavından alnımın akıyla çıktım. Yeni kur Mart ayında başlıyor. Böylelikle lehçe öğrenme serüvenim de hız kesmeden sürüyor. Kaplumbağa hızıyla ilerlememiz dışında herhangi bir gariplik yok.

Şubat ayında Varşova'ya gitmeyi umdum. Umduğumu da buldum. Arkadaşımla vakit geçirdim. Tren yolculuğu yaptım. Yolculuktan oldukça keyif aldım. Ben bunu sık sık tekrarlarım bile dedim. 

Şubat ayında en az 3 kitap okumayı umuyordum. Umduğum üstünde bir performans sergiledim ve toplam 7 kitap okudum. Bu sene okuma hedefimi oldukça düşük tutmuştum fakat böyle giderse hedefimi güncelleyeceğim. 

Sevgi Soysal - Tente Rosa
Dostoyevski - Ölüler Evinden Anılar
P.D. Ouspensky - İvan Osokin'in Tuhaf Hayatı
Georges Dibi - Kabuklar
Mark Miodownik - Eşyanın Tabiatı
Murathan Mungan - 995 km
Annie Ernaux - Babamın Yeri

Şubat ayında haftanın üç günü spor salonuna gitmeyi umdum. Umduğumu da buldum. Yoğun programıma rağmen sporumu hiç aksatmadım. Ağırlık çalışmalarım olduğunca verimli geçiyor ve meyvelerini toplamaya başladım diyebilirim. Yaptığım koşu ve yürüyüşler de bonusu oluyor.

Şubat ayında bisiklet sürmeyi umdum. Fakat umduğumu bulamadım. Cemreler düşünce hava oldukça güzelleşti. Güzel dediğim 5 derece ile 14 derece arasındaydı. Fakat o zaman diliminde de ben minik bir hastalık atlattım. Bu yüzden evdeki hesap çarşıya uymadı. Bisiklet depodan çıkamadı.

Şubat ayında da sağlıklı beslenmeye sürdürmeyi umdum. Umduğumu da buldum. Hatta gerekli kaloriyi aldığımdan emin olmak için günlük paket yemek sistemini denedim. Son iki haftadır günlük 1800 kalori alıyorum ve bu durum eskiden yeteri kadar beslenmediğimi fark etmemi sağladı. Normalde hiç kalori hesabı yapmam fakat kas kütlesini arttırmak için bi tık hesap yapmak lazım. Hazır paket yemek sistemini denerken uzun süredir kafamı kurcalayan bir durumu da test etme fırsatı buldum. Gün içinde fazlaca şişkinliğim oluyordu. Bunun nedenini laktoz ve glutene bağlıyordum. Fakat hiçbir zaman tam anlamıyla diyetimden çıkarmamıştım ve bir haftalık yemek siparişimde laktozsuz ve düşük glutenli paketi denedim. Sonuç tam da beklediğim gibi oldu. Tüm şişkinliğim gitti. Sanırım artık laktoza güle güle deme zamını geldi.

Şubat ayı da böyle aktı geçti. Mart ayı için planlar yapıldı. Şimdi onların peşine düşme vaktidir. O zaman ne diyoruz, bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın. 

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

26 Ocak 2024

Ne Umdum Ne Buldum 2024 Ocak



Hazırsanız ne umdum serisi bu yazı ile başlıyor. Ocak ayını geride bırakmaya sayılı günler kaldı. 2024 ha geldi ha gelecek derken bir ay su gibi akıp geçmiş. Zamanın hızına yetişmek kolay değil.

Ocak ayından artık öğrenme serüvenine başlamaya karar verdiğim için Lehçe kursu bulmayı umdum. Umduğumu da buldum. Haftada üç gün toplam beş saatlik bir kursa başladım. Açıkcası iş sonrasında kursa katılmak pek kolay değil. Fakat yeni bir şey öğrenmek de hiçbir zaman kolay olmuyor. Biraz fedakarlık gerekli. Artık bende üstüme düşeni yapacağım.

Ocak ayında en azından 2 kitap okumayı umdum. Bu yıl Lehçeye ağrılık vereceğim için kitap okuma sayımı bayağı düşük tutmuştum. Buna rağmen güzel bir başlangıç yaparak 4 kitap okudum. 
Hazır yeri gelmişken okuduklarım üzerine bir iki satır yazmadan geçmeyeyim.


Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği- Milan Kundera 
Bu oldukça popüler bir kitap. Açıkcası yirmili yaşlarımda okumuş olsaydım belki sevebilirdim fakat bende öyle büyük bir etki bırakmadı. 

Uçan Sınıf- Erich Kastner
Bu kitap için hababam sınıfı tadında demek doğru olur. Kafamı dağıtmak için arada bir böyle eğlenceli kitaplar okumayı seviyorum. 

Dünya Ağrısı - Ayfer Tunç
Dünya ağrısı içinizde bir nebze yaşama ağrısı doğurabilir. Biraz depresif diyebiliriz. Hayatınızda tükenmişlik sendromu veya buna yakın duygulara yer varsa bu kitabı okumayı bi nebze ertelemenizi tavsiye ederim. 

Kahve Soğumadan Önce - Toshikazu Kawaguchi 
İçinde kahve geçen kitapları okumayı severim. Bu kitabın ismini görünce okumalıyım dedim. Sanırım ilk kez geçen sene Japonya edebiyatından bir iki kitap okumuştum. Yazım şekli bana hitap ediyor. Bu kitabın da enteresan bir konusu var. Büyük beklentilere girilmeden, çerezlik tadında okunabilir. 

Ocak ayında spor salonuna dönmeyi ve düzenli antrenmanlara başlamayı umdum. Umduğumu da buldum. Hedefim kas kütlemi arttırmak. Emin adımlarla ilerliyorum. Bunun yanı sıra koşuya da geri dönmek istiyorum. Belki yeniden yarı maraton koşarım. Sanırım düzenli koşu antrenmanımı bir sonraki aylarda umduklarım listesine ekleyeceğim. 

Ocak ayında şeker tüketimimi oldukça sınırlamayı umdum. Umduğumu da fazlasıyla buldum. Şekerle aramda uzunca bir süredir mesafe var aslında. En son çaya kahveye ne zaman şeker kattım hatırlamıyorum. Bunun yanı sıra bu yıl şöyle bir karar aldım. Hafta içi şeker tüketimimi tamamen sıfırlardım. Hafta sonu eğer canım çok isterse bir dilim sevdiğim kekten, pastadan yeme hakkı tanıdım.

Akşam yemeklerinden sonra hiçbir şey yememeyi umdum. Umduğumu da buldum. Artık en geç saat altı gibi akşam yemeğini bitirmiş oluyorum ve sonrasında sadece çay ve su içiyorum. Yani şarap yanı çerezlere bir süre ara verdim. Uyumaya yakın midem biraz boş sinyali veriyor fakat sabah kalktığımda kendimi oldukça iyi hissediyorum.

Sanıyorum ki Ocak ayından umduklarım bu kadar. Listeye baktığımda bayağı güzel bir z raporu çıkardığımı gördüm. Aferin canım kendim böyle devam. Kendi kendini motive etmeyi unutma. O zaman ne diyoruz; 
Bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın.
Sevgiler.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

20 Ocak 2024

Kahve Bahane #Ne Umdum Ne Buldum



Merhaba okuyucu. Eğer blogun eski okuyucularından biriysen Ne Umdum Ne Buldum başlığına aşinasın demektir. İlk olarak 2019 yılında bu seriyi yazmaya başladım ve bir yıl boyunca her ay için bir yazı yazdım. Eğer nasıl başladığını merak ediyorsan işte senin için buraya link bırakıyorum. Ne Umdum Ne Buldum Ocak

Kahve Bahane yazılarıyla şenlendirdiğim bloga bu sene ek olarak Ne Umdum Ne Buldum serisini de eklemeye karar verdim. Hem bloga biraz renk gelir hem de benim için yeni bir arşiv oluşmuş olur. 

Arşiv oluşturmak benim işim. Bu sanırım bankacılık günlerimden kalma bir mesleki deformasyon. Hiçbir kağıt parçasını atmam. Her şeyi en az beş sene saklarım. Sonra kağıtlar birikir birikir bir dağ halini alır. Artık kutuya sığmayınca eski evrakları ayıklar ve yenileri için yer açarım. Bu ders notlarım için de öyle. Geçen gün eski lehçe notlarıma bakarken yine minik bir kağıt yığınıyla karşılaştım. Ama ders notlarımı hiçbir zaman atmam. Bi ara gaza gelip lise zamanında yapmış olduğum çizimlerimi atmıştım. Ara sıra aklıma geliyorlar. Atmasam orada bir defile düzenleyecek kadar kıyafet çizimim vardı.

Kıyafetlerin de eski kalitesi kalmadı artık. Çok kısır bir döngünün içindeyiz. Mesela bir şey almaya karar veriyorsun ve kıyafette şöyle bir etiketle karşılaşıyorsun. Bu ürün tamamen geri dönüşümden elde edilmiştir. Yani üstüne çer çöp giyiyorsun. Şimdi burada çevreciler bu iyi bir şey diyebilir ama benim kızdığım nokta o zaman gereksiz ambalajlardan kurtulmanın sağlanması. Ne bileyim mesela diş macunları için üretilen karton kutulara hiç ihtiyacımız yok. Sırf reyonda güzel duruyorlar diye ekstra kutuları var. Bunun gibi birçok ürün sayabilirim. Bunun yanı sıra eskiden alınmış %100 pamuk bir ürünü yıllardır kullanabiliyorken yeni ürünlerin ömürleri çok kısa oluyor. Bir iki sene içinde artık kullanılmaz hale geliyor. Yani kısacası geri dönüşüm adı altında kendimizi kandırıyoruz. 

Aslında birçok şeyi kendi kendimize yapıyoruz değil mi? Kendimizi depresyona sokuyoruz, sıkıyoruz, bunaltıyoruz, mış gibi yaşıyoruz. Sonra da başkalarından medet umuyoruz. İçimizdeki sıkıntıları geçirmek için kendi kendimizi dinlemek yerine sağa sola saldırıyoruz. En sonunda da salıp depresyon hırkasını üstümüze geçiriyoruz. 

Hırka önemli bir detay. Mesela ben hırka giymeyi severim. Sıcacık tutar, kolayca giyersin çıkartırsın. Tutarsız havaların baş düşmanıdır. Sizi sarıp sarmalar üşümenizi engeller. Şimdi hırka en az bir sevgili kadar işe yarar diyebilir miyiz? Bence deriz. 

Sanırım bu yazı da Ne Umdum Ne Buldum serisini tanıtmak için işe yarayacak. O zaman ne diyoruz bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın. İçinizi ısıtan şeylere sarılmaktan da geri kalmayın. 
Sevgiler.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

14 Ocak 2024

Kahve Bahane # Hızlı Bir Giriş




Kış aylarının Kahve Bahane yazıları yaz aylarına göre biraz daha depresif olur burada. Hava sıcaklığının eksilerde seyretmesi, üstüne geçirdiğim mide rahatsızlığı derken ben bu Ocak ayında sevilecek bir yan bulamadım henüz. Hazır böyle hızlı bir giriş yapmışken, bu aya Lehçe kursunu da sıkıştırarak iyice sevimsiz olmasını sağladım. 

Geçenlerde bir yerde "Kaygı yarının faresinin bugünün peynirini yemesidir" diye bir söz okudum. Sonra durdum düşündüm. Lehçe dil serüvenim için kaygı duyuyorum. Evet! Tek odak noktam dil sınavını nasıl geçebileceğim. Açıkcası korkuyorum. En son bir sınava ne zaman girdim hatırlamıyorum. Üstüne bir de dil öğrenme konusunda pek başarılı değilimdir. Ayrıca şu an öğrenmeye çalıştığım dil dünya üzerinde zorluk konusunda rüştünü ispat etmiş bir dil. Tüm bu olumsuzluklara rağmen hadi dedim kendime. Denemeden sonucun ne olacağını göremezsin. 


Denemeyi severim. Bilirsiniz 3 sene önce yarı maraton koşmayı denedim ve koştum. Şimdi yeniden koşu antrenmanlarıma başladım. Belki bir sene sonra maraton koşmak için kendimi hazır hissederim. Dediğim gibi denemeden bilemezsin. 

Her zaman ilk adımı atarken biraz çekinirim ben. Bu tüm işlerim için böyledir. Bunun her şeyi dört dörtlük yapmam gerektiğini düşündüğüm için olduğun keşfettim. Ve ben de saldım artık. Bundan sonraki mottom "Sen yap, artık olup olmayacağını zaman gösterir be kızım". Hayata böyle yaklaşınca daha bi çekilesi oldu diyebilirim. 

Şimdi dışarıda çok tatlı bir kar yağışı var. Televizyon ekranına yanan bir şömine görüntüsü, evin içinde tınlayan bir müzik, masada kahve, dizimde bilgisayar.  Bugün değil fakat pek yakında artık soğuklardan ve kış ayından dem vurmaya başlarım. Ben yaz insanıyım ve kış soğuklarını sevmiyorum. Tahammülüm seviyem arttı artmasına da yine de artık yeter diyeceğim günler yakındır biliyorum. 

İşte böyle, Ocak ayını yarılarken benim cephemde durumlar böyle. O zaman ne diyoruz bir sonraki Kahve Bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın. Peynirinize sahip çıkın. Fareler de gidip az ötede oynasınlar değil mi? 

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.