27 Ağustos 2019

Kahve Bahane #49


Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı misali; ben de dönüp dolaşıp, yeni bir Kahve Bahane yazısı yazmak için kendimi Bir Tutam Karınca'da buluyorum. Bu kelime bir sitem mi içeriyor, kesinlikle hayır. Bilakis içinde ziyadesiyle huzur barındırıyor.

Huzur bir şehirde sokak ismi olmaktan öteye geçmez oldu bu günlerde. Ülke gündeminden uzak kalmaya çalışıyorum fakat sosyal medyada gördüklerim insanda huzur bırakmıyor. Elden kayıp giden canlar, insan demeye bin şahit isteyen katiller, orman yangınları derken, ülkeyi neresinden tutarsan tut elinde kalıyor. Sosyal medya hareketli.

Hareketli olan bir şey de benim hayatım. Bu aralar ne çok şeye kafa yoruyorum bir bilseniz. Buralardan bir ev alma düşüncesi var aklımızda. Bu başlı başına bir düşünce konusu. Nasıl olur, nasıl yaparız. Başka bir yere taşınmaya karar verir miyiz, bir borca girmek bizi ne kadar gerecek soruları akılda dört nala koşuyor.

Polonya'ya taşındığımdan beri çalışma odası olan bir eve hasret kaldım. Bir oda şart. Blog yazılarını genelde salonda sallanan koltuğuma oturup yazıyorum. Bu biraz kabul edilebilir de yatakta kitap okumaktan muzdaribim asıl. Çünkü hemen uykum geliyor.

Bu uyku da garip bir şey. Beynin dinlenmesi için uykuya ihtiyaç var. Beyin içinde gezinen sıvı biz uyuduğumuz zaman diliminde temizleniyormuş. Ben değil Serkan Karaismailoğlu diyor. İyi güzel de ben uyuyunca hemen rüya görmeye başlıyorum ve rüyalarımın çoğu, yok yok! çoğu değil tamanı aksiyon filmlerini aratmayacak cinsten oluyor. Geçen gece yine bol aksiyon dolu bir rüya gördüm. Sabah uyandığımda dinlenmek şöyle dursun resmen pilim bitmişti. Yorulmuştum. Bu konuda kendimce geliştirdiğim bir yöntem var. Her zaman olmasa da ara ara deniyorum. Yatmadan önce melisa çayı içiyorum. O geceler daha az rüya gördüğümü keşfettim.

Rüyanda görürsün tabiri var. İşte bu içinde tam anlamıyla bir yokluk barındırıyor. İki aydır işe bisikletle gidip geliyorum. Bazen pedallarken aklıma İstanbul'da serviste daldığım düşünceler geliyor. O zaman rüyanda görürsün Yasemin dediğim şeyi yaşıyorum kısmen.

İnsan her zaman da tam anlamıyla istediği hayatı yaşayamıyor. Mesela bir işim olsun olmuşken de rahat olsun diyorum. Ama gerçekte öyle olmuyor. Ay sonları beni strese sokacak, nur topu gibi bir işim var bu aralar.

Ne çok yazasım varmış şimdi anladım. Bu kahve bahane yazısında farklı şeylerden bahsedecektim. Fakat konu konuyu açtı. Bahsedeceğim şeyler bir diğer yazıya kaldı.

Şimdilik benden bu kadar.
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

19 Ağustos 2019

Kahve Bahane #48


Kafan boşken yazamazsın, doluyken yazamazsın. Yok mu bu işin bir orta yolu. Kahve bahane serisine bir yenisini eklemek için yine bilgisayar karşısındayım. Evde haşlanmış mısır kokusu hakim. Ağrıyan ayaklarımı sandalyeye uzattım. Birkaç satır yazdıktan sonra mısırımı tuzlayıp yemeyi planlıyorum.

Bu aralar doyma hissimi kaybettim. Yedikçe yiyesim geliyor. Bu yüzden kendimi biraz firenlemeye karar verdim. Lakin bugün arkadaşımın benim için getirmiş olduğu koca bir paket probis sonrası frene basma işini biraz erteledim. Probis benim favorim. Polonya sınırlarında bulmak da imkansız. Bu yüzden 10'lu paket bitene kadar keyfini çıkarmalıyım.

Keyif demişken hafta sonu uzun bir aradan sonra doğa yürüyüşüne çıktım. Mental olarak iyi geldi. Yürürken sadece aman buradan kaymayayım, dur şurayı tırmanayım, bu çiçekler de ne güzelmiş bir fotoğraf çekeyim derken; hiçbir şey düşünmediğimi fark ettim. Zihnimi boşalttım.

Bu aralar kafamın içi mısır çarşısı gibi. Nedenini sonra yazacağım. Tam anlamıyla netleşsin bakalım. Düşünmem gereken, karar vermem gereken ve yapmam gereken bayağı bir iş var. Bunlar bazı geceler uykumu kaçırıyor. Enerjimi düşürüyor.

Enerjim düşük derken, ruhen olanından değil fiziken olanından bahsediyorum. Bazı günler kendimi çok yorgun hissediyorum. Bunun bir anda soğuyan ve aynı hızla ısınan havayla bir ilgisi olabilir. Çünkü etrafımdaki insanlarda aynı şeylerden şikayetçi. Laf aramızda bu aralar D vitamini içmeyi kestim. Sanırım var olan güneş yeterli gelmiyor.

Enerjimi yükseltmek için evde yaptığım spor hareketlerine yeniden başladım. Her gün üç hareket yapıyorum. En fazla  9 dakika sürüyor. Onun yanı sıra işe bisiklet gidip geliyorum. 1 saat de pedallamış oluyorum. Ama gelin görün ki koşmaya halim yok. Bu beni biraz üzüyor. Yeniden düzenli koşmaya başlamam lazım.

Yeniden başladığım şeylerden biri de resim çizmek oldu. Şöyle kendime göre bir kurs bulup gitsem tadından yenmez sanırım. Son zamanlarda şunu yapmak istiyorum, bunu yapmak istiyorum diye dolanıp durduğumu fark ettim. Bununla ilgili kendimi eleştirdim biraz. Dillendirdikçe yapamıyorum. Sadece lafta kalıyor. Dillendirmeden bir anda yapmak lazım sanırım. Mesela ingilizce öğretmeni olan Azeri bir arkadaşım var. Neredeyse altı aydır ingilizce pratik yapalım kendi aramızda diyorduk ve hep dediğimizle kalıyorduk. En son buluşmamızda jet hızıyla karar aldık. Ve bundan böyle birbirimize ingilizce yazmaya karar verdik. Türkçe yazan bir sonraki buluşmada hesapları öder dedik. Böyle aniden olunca oldu. Bir haftadır ingilizce yazışıyoruz.

Yazmayı severim. Bazı zamanlar enerjisi düşük yazılar üretiyorum. Sanırım bu kahve bahane yazısı da onlarda biri oldu. Ne yapalım, bu da böyle olsun değil mi?

Şimdilik bu kadar.
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

6 Ağustos 2019

Bisiklet Süren Kızın Aklından Geçenler #Olmak


Bugün hava hafif kapalı. Pedallarken rüzgar yüzüme çarpıp duruyor. Bir ayağım aşağı,bir ayağım yukarı; bu ritmik hareket tekrarı sayesinde tekerim dönüyor. Sanki ben olduğum yerde dengede durmaya çalışırken dünya altımda dönüyormuş gibi hissediyorum. Gittiğim yolun her iki yanı ağaçlarla kaplı. Yapraklarını yollarına dökmeye başlayan bu ağaçlar doğada olmak ve durmak fiilini ne zamandır gerçekleştiriyor bilmiyorum. Sonra bir anda aklıma olmak fiili geliyor.
Olmak...
Sağlıklı olmak,
Hasta olmak,
Aşık olmak,
Mutlu olmak,
Üzgün olmak,
Neşeli olmak,
Kederli olmak,
Huzurlu olmak,
Hüzünlü olmak,
Genç olmak,
Yaşlı olmak...

Ne çok olmak fiiline gebe bu hayat. İnsan hep bir şeyler olma telaşında. Olmadığı zaman ne olacağından habersiz, daima olmak fiilinin peşinden sürükleniyor. Olmaya çalışırken, olamadıklarına üzülüyor. Olduğunda ise sevinmek yerine hep daha fazlasını olmak için çabalıyor. Tam bu esnada Bülent Ortaçgil kulağıma "Olmalı mı? Olmamalı mı? diye fısıldamaya başlıyor. Müziğin sesini biraz daha açıyorum ve evde olmak fiilini yerine getirmek üzere bir ayağım aşağı, bir ayağım yukarı; ritmik hareketler tekrarı ile pedellamaya devam ediyorum.



✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

1 Ağustos 2019

Kahve Bahane #47


Bir anda yazmaya karar verdiğim bir kahve bahane yazısı ile karşınızdayım. Çok değil iki  saat önce harıl harıl temizlik yaparken, aklımda bilgisayar başına geçip yazı yazma fikrinden eser yoktu. Bu yazı spontane gelişiyor. Bu yüzden beklentilerinizi yüksek tutmamanızı öneririm.

Öncelikle gelen Ağustos ayına merhaba diyelim. Benim için biraz koşuşturma barındırıyor bünyesinde. Olsun barındırsın bakalım. Zaten hayat hep bir koşuşturmadan ibaret değil mi?

Kendi kendime soru sorup, cevaplama huyum blogum dışında da beni ele geçirmiş durumda. Az önce kendime bir soru sorup aynadan geçerken kendime cevap verdim. Sonra da aferin Yasemin kendi kendinle konuş, pek akıllıca bir hareket dedim. Bu hikayede yer alan olumlu çıkarım ise kendimi eleştirme yetisine sahip olmam. Kendimi çoğu zaman acımasızca eleştiririm. Kendime gaz veririm. Ne kadarı işe yarıyor bilmiyorum ama kendimle seviyeli bir ilişkim var.

Polonya'da insan ilişkilerinde tuhaf bir noktadayım. Ne iyi ne kötü. Benim çekingenliğim, onların aşırı bireysel olması arkadaşlığımızın ilerlemesine engel. Şu an her şey stabil diyebilirim. Bazen bu duruma içten içe üzülüyorum. İş yerinde sabah kahvemi almak için mutfağa gittiğimde kahvaltı sofrasında kızları muhabbet ederken görüyorum. Makine, kahve fincanımı doldururken çok eskilere gidiyorum bir anlık. Kısa molalarda iş yerinde yaptığım saçma sapan muhabbetleri özlerken buluyorum kendimi. Sonra makine hop kahven doldu diyor. Daldığım yerden çıkıyorum aniden.

Bu ay tatilciler denizlere dalarken ben de kitap sayfalarına dalmaya kararlıyım. Günlük bir saatlik okuma saatimi yukarılara taşıyabilsem hiç fena olmayacak. Şimdi işe bisiklete gittiğim için yolda kitap okuyamıyorum. Yakın zamanda havalar bozduğunda, işe otobüsle gitme devri geldiğinde, yol sayesinde okuma saatime 30 dakika daha eklemiş olacağım.

Eklemek derken, bloga yeni bir seri ekleyebilirim. Aslıda aklımdaki proje tam olarak oturmadı. Bisiklet süren kızın aklından geçenler adlı bir yazı yazdım geçen hafta. Şimdi bir yazı da taslakta bekliyor. Hep aynı başlıkla mı yayınlamalıyım, yoksa kahve bahane serisi gibi # mi kullanmalıyım. Kararsız kaldım.

Bisiklet sürerken aklıma yazacak çok şey geliyor. Bazen aklımdan geçenleri sonradan hatırlamadığım için kendime kızıyorum. (Ben kendime kızmayı bir huy haline mi getirdim?) Buna geçen hafta bir solukta izlediğim Masum adlı dizideki bir karakterden esinlenerek bir çözüm yolu buldum sayılır. Henüz denemedim. Dizideki karakter bir kayıt cihazı kullanıyordu. Gir diyip konuşmaya başlıyor, bitirirken de çık diyordu. Pek bir hoşuma gitti. Ben de aynı şeyi bisiklet sürerken yapabilirim diye düşündüm. Aklıma gelenler için ses kaydı yapıp sonra onları bir araya getirme fikrinin tohumlarını attım. Bakalım o tohumlar filizlenecek mi? Yoksa sulamadığım için yok olup gidecek mi?

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur diyen atalarımıza selam olsun. Bu selamın nedeni geçen ay aldığım menekşemin masamı süslemeye devam etmesi. Suyunu kontrollü veriyorum. Eski yapraklarını ve solan çiçeklerini kesiyorum. Bazen halini hatırını soruyorum. Şimdilik yeni tomurcuklarını bir bir patlatıyor. Her gün biraz daha büyüdüğünü görüp, yeşil yapraklarının üstünde açan mor çiçekleri izlemek beni mutlu kılıyor. Anlayacağınız maşallahı var. Umarım böyle devam eder.

Devam eden şeylerin hep güzel olması dileklerimi buraya bırakıp, bu kahve bahane yazısını da sonlandırma vaktidir. O zaman ne diyoruz;
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.
Sevgiler.

Krakow - 22:53

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.