Geçen hafta, Yunanistan'ın büyük ve güzel adalarından biri olan Corfu adasındaydım. Güzel bir denize sahip olan ada, Kos gibi uzun kumsalların yokluğuyla bir tık geride kaldı. Yapı olarak İtalya kıyılarına benzeyen adada dağlar denize oldukça yakın. Düz alan yok denecek kadar azdı.
Bu sefer Tur şirketi ile gittik. Krakow'dan istediğiniz yere uçuş bulmak zor. Bu nedenle tur ile gitmek en mantıklı seçenekti. Turla gitmeyi çok sevmiyorum ben. Bu zamana kadar ilk defa yurt dışına çıkacağımız zaman tur ile gitmeyi tercih etmiştik. Etstur ile Dubrovnik'e gitmiştik. 8 yıl önceydi sanırım.
İkinci tur deneyimimizi, Polonya'nın tur şirketi olan Itaka ile gerçekleştirdik. Otelimiz ve uçak yolculuğumuzdan oldukça memnun kaldım. Tek sıkıntı her şey Lehçeydi. Onun sıkıntısı da otele adım atana kadardı. Ondan sonra tur ile ilgilenen kişileri görmedik bile.
Geçirdiğimiz 6 gün boyunca tam bir tembel tatili yaptık. Aslında gitmeden, scooter kiralamayı düşünmüştük. Lakin yolları görünce vazgeçtik. Bol bol denizin keyfini çıkardım ben de. Herşey dahil otel konseptinin kötü yanı, her daim yiyecek birşeylerin olmasıydı. O zaman da insan devamlı bir şeyler yiyip içiyor. O kadar çok dondurma yedim ki bu yaz bitene kadar yemesem yeridir.
Yüzmeyi 5-6 sene evvel öğrenmiş biri olarak, denizde halen tedirgin olmam normal karşılanırsa, deniz ile imtihanım da oldukça başarılı geçti. Aslında 5-6 sene uzun bir süre lakin her sene deniz tatili yapmadığım için pratik yapma şansım olmuyor. Tam anlamıyla tedirgin olmadan yüzebilmek için, sanırım bana kesintisiz 1 ay lazım. Bu tatilde denizde top oynamayı keşfettik. Aman Allahım ne zevkli şey o öyle. Kesintisiz saatlerce oynayabilirim. Bundan böyle her deniz tatilimde, bavulun olmaz ise olmazı deniz topu olacak.
Oteli istila eden Fransız turistleri saymazsak, ada, deniz, hava kısacası doğa çok güzeldi. Bu tatil süresince Fransızlardan nefret ettim desem yeridir. Adamlar Yunanistan'a gelmişler. Bir gram ingilizce konuşmadan tatil yapmanın peşindeler. Sanırım otelde bunun için tüm çalışanlarını Fransızca bilenlerden oluşturmuş. Bir hafta boyunca, mersi boğuu duymaktan gına geldi bana. Üstüne adamlara ingilizce " ben fransızca bilmiyorum" dememe rağmen, ısrarla Fransızca konuşmaya devam etmelerinden ötürüde gıcık oldum. Adım gibi eminin ingilizce bildiklerinden de bu neyin havası, sanki herkes Fransızcamı konuşmak zorunda.
İşte böyle Fransız tayfayı saymazsak, her şey tek kelime ile mükemmeldi. Eve dönünce içimi bir hüzün kaplamadı değil. Mis gibi havayı bırakıp, güneşin uğramadığı bir şehire alışmak biraz zaman alacak gibi.