Tembellik yapmaktan ötürü yazmayı devamlı ertelediğim bir bisiklet maceram var. Bir tutam karınca'ya ayıracak 2 dakikanız varsa, anlatmaya başlıyorum.
Bisikletimi ne çok sevdiğimi biliyorsunuz. Bu siteye ilk ziyaretiniz ise an itibariyle sevdiğimi öğrenmiş oldunuz. 2017 yılında, canım Krakow'a yaz çok geç geldi ve çok erken gitti. Göz açıp kapayınca kadar deyimini burada kullanmak oldukça yerinde olur. O nedenle doya doya bisiklet süremediğini söyleyebilirim.
2 hafta önce havanın güzel olmasını fırsat bilip, her zamanki rotamızda ilerlemek üzere pedalladık. Bizim rotamız gidiş dönüş 36 kilometre. Tüm yol (bizim evimizle gideceğimiz yer arasındaki mesafe) boyunca bisiklet yolu var. Böyle olunca pedallama keyfimiz zirve yapıyor.
Benim inandığım, ama bu sene bir türlü gelmeyen yaz ayının başında bir aksiyon kamerası almıştım. Çok sık kullanamadım. Şansa, o gün havanın güzelliğini fırsat bilip kameramı da yanıma almıştım. Aldım da ne oldu? Gezimin en aksiyonlu yerlerinde kayıt dışıydı. Ben de pedalladığımız yolları size de göstermek için kısa bir video oluşturdum. Eğer fazladan bir buçuk dakikanız varsa, videoma göz atabilirsiniz. Yoksa okuma devam edin.
Gezinin başında, küçük bir çocuk bana çarptı. Bakın dikkatli okuyun lütfen. Bisikletim çocuğa değil, çocuk bisikletime çarptı. Minik bir yokuş iniyordum. Kısa bir iniş, sonra 200 metre bir düzlük ve aynı şekilde kısa bir çıkış. Genelde o inişte biraz hızlanırım. Çıkışta pedal çevirmemek adına. O gün de aynı şekilde pedallarken 10 yaşlarında bir ufaklık düzlük yerde, adeta bir yengeç gibi ilerliyordu. Yengeçleri bilirsiz. Düpedüz yürümeyi beceremezler. Çocuğu görünce frenleri azıcık sıktım. Çocuk da arada bir arkasına bakıyordu. Dedim ki, gördü beni herhalde. Artık ne tarafa gideceğine karar verir. Ama veremedi. Benim tam olarak durmama fırsat vermeden, geldi sağ omuzunu bisikletin sol gidonuna indiri verdi. Yavaşladığım için yere düşmekten kurtuldum. Sadece sendeleyerek olayı atlatmış oldum. Bu herkesin başına gelebilir. Lakin ikinci anlatacağım olay benim için tam bir sürprizden ibaretti.
Tyniecka denen yere kadar sürüp, orada mola veriyoruz. O gün de farklı bir plan çizmemiştik kendimize. Mola verdiğimiz yerde, bahçe içinde bir lokanta var. Kielbasamızı yedik. Yanında da Tynicka'lı pederlerin manastırda imal ettiği biralardan içtik. Buraya kadar her şey normal. Sonra dönüş yoluna koyulduk. Tahminimce 6 kilometre sonra, bisiklet yolunda ilerlerken, bir polis bizi durdurdu. İlk önce Lehçe bir şeyler söyledi. Lehçe bilmediğimizi söylediğimiz de ise, hemen ekip arkadaşını çağırdı. Adam gayet kibar bir şekilde iyi günler diledi ve alkol alıp almadığımız sordu. Biz de evet dedik. O zaman çekin bakalım şöyle yan tarafa dedi. Hayda. Zaten üniformalı kişilerden korkarım ben. Üniforma fobim var sanırım. Polis görünce heyecanlanıyorum. Bisikletten indiğimde resmen dizlerim titriyordu. O haldeyken polis alkol testi yapacağız dedi. Senelerdir araba kullanırım. Araba kullanacaksam kesinlikle içmem. Türkiye'de bir kez bile alkol testine denk gelmemiştim. Onu üflemeyi de merak ediyordum doğrusu. Neyse hepimize sırayla üflettiler. Ben 0 promil çıktım. Canım pedeler alkolsüz bira yapmışlar demek ki. Bizimkilerden biri 0,5 promil, bir diğeri 0,6 promil çıktı ve oturum kartlarımızı istediler. Bir polis oturum kartlarını kontrol ederken diğer polis gayet kibarca " arkadaşlar, Polonya kanunlarına göre alkollü bisiklet süremezsiniz. Eskiden arabada olduğu gibi sınır 0,2 promildi. Lakin bu sene başında 0,9 promil olarak güncelledi" dedi. Bu arda artık benim titreyen dizlerimde derman kalmayınca kaldırıma oturdum. Eğer geçen sene böyle bir kontrole denk gelmiş olsaydık, bisiklet tekerleklerinin havalarını indireceklerini öğrendim sonradan. Cezayı kesip, bisikleti kullanmanıza izin vermiyorlarmış.
Yaklaşık 10 dakika süren bu olay sırasında bilin bakalım benim kameram kayıtta mıydı? Tabii ki hayır.
Beklediğimiz 10 dakika boyunca, tüm bisiklet sürenleri durdurdular. Ve hayır cevabını aldıkları sürücülerden de uzaktan cihaza üflemelerini rica ettiler. Ayrıca bisikletlerin gece sürüşüne uygun olup olmadığını da kontrol ettiler. Işıkları olmayanlara da ceza kesiyorlarmış. Bunu da sonradan öğrendim.
Tüm bunlar yaşanırken ve ben kaldırımda otururken, bunu bloguma yazmalıyım dedim. Bana bir görüntü lazımdı. Ben de polislere çaktırmadan bir kare fotoğraf çektim. Gerçi Polise sizinle bir hatıra fotoğrafı çektirmek istiyorum deseydim hayır demezdi. Orasıda ayrı bir konu.
Şimdi gelelim kıssadan hisse bölümüne. Polonya'da yaşadığımız bu sıra dışı deneyim sonrası, bisiklet bir araç mıdır? sorusunun cevabını bulmuş olduk. Evet değerli okuyucu bisiklet bir araçtır. Onun da farları olmak zorunda. O da trafikte var olan diğer araçlar ile aynı haklara sahip. Umarım Türkiye'de de bir gün bisikletler araç olarak değerlendirilir ve hak ettiği değeri görür.
✄----------------------------------------------------------------------