23 Ağustos 2018

Salıncak


Yavaş yavaş,
Bir ileri, bir geri.
Ayaklarım yerden kesilir,
Kalp atışlarım hızlanır.
Saçlarım uçuşur,
İçimi bir huzur kaplar.
Ellerim ömür boyu açılmayacakmış gibi kenetlenir iplere,
Yüzümde bir tebessüm oluşur,
Ruhum özgürlük ile dans eder.

Bu duyguların hepsini ilk kez kaç yaşında tattım hatırlamıyorum. Sadece benliğimde yer ettiğini ve tekrarladığımda aynı hazzı yaşadığımı söyleyebilirim. Zaman, mekan geçici olsa bile; bana hissettirdikleri baki.

Çocukluğun en güzel yanı kendine bir kahraman yaratmak olsa gerek. Benim kahramanım ise dedemdi. İşte tüm bu güzel hisleri, onun kendi elleriyle hazırladığı salıncak sayesinde tattım ben. Her hafta sonu evin önünde kurulan salıncak beni kelimenin tam anlamıyla havalara uçururdu. Böyle güzel ve eğlenceli bir şeyi kim keşfetmiş diye düşünürdüm çocuk aklımla. Ayaklarımı gökyüzü doğru kaldırırken uçmak isterdim. Evet insanoğlu uçamadığı için çok şanssızdı bence. Çünkü uçmak tam anlamıyla özgür olmak demekti.

Şimdi ne zaman bir salıncak görsem, içimdeki çocuk elimden tutar, salıncağa doğru çekiştirir. Hadi yeniden özgür olma zamanı; ruhumuzu rüzgara bırakalım, ayaklarımız göğe değsin der.

Hafif bir mahcubiyetle otururum salıncağa. Önce yavaş yavaş sallanmaya başlarım. Sonra "sıkı tutun ki düşmeyesin" der dedemin sesi fısıltıyla kulağıma. İpleri ellerimin arasında sıkıca tutarım ve daha hızlı, daha hızlı; sanki uçacakmışım gibi sallanırım. Ben sallandıkça zaman geriye doğru akar. Ben yine küçük bir kız çocuğu olarak köy evimizin kapısında sallanırken bulurum kendimi. Dedemin gülümsemesine karşılık veririm. Ve yine düşünürüm çocuk aklımla, böyle güzel ve eğlenceli bir şeyi kim keşfetmiş?


Bu yazıyı yazarken seneler önce yazdığım diğer bir yazı geldi aklıma. Onun linkini de buraya bırakıyorum.
Ben ne zaman bisiklet sürmeyi öğrendim?
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

20 Ağustos 2018

Pardon! Bakar mısınız?


Buraya geldim geleli yolda en çok duyduğum kelimelerden biri bu. Pardon! Bakar mısınız? Sanırım dışarıdan bakıldığında çok yol yordam bilir biri olarak gözüküyorum. Bu güne kadar kaç kişiye yol tarif ettiğimi ben bile hatırlamıyorum. Bunların büyük çoğunluğu yabancı olsa, yani buraya turist olarak gelmiş olsa bir nebze anlayacağım da bana soru soranların çoğu buranın yerel halkı. Gerçi Lehçe konuştukları için bu kanıya varmıştım. Şimdi yazınca biraz yanlış olduğunu düşünmeye başladım. Adamın Leh olması onun Krakow'da yaşadığı anlamına gelmez. Asıl konuyu yazmadan önce bir giriş paragrafı yazdığıma göre şimdi yazmak istediğime gelsin sıra.

Bisikletimle pedallamak için evimizden 10 km uzakta olan bir parka gittim. Öyle güzel bir parktı ki içinde bisiklet yolları yıllanmış ağaçlar ve ağaçlarda keyif süren sincaplar vardı. İşte benim hikayemin de baş kahramanı sevimli mi sevimli olan bir sincap ve iki küçük çocuk.

Hafifçe esen rüzgara dayanamayıp, kendini usulca dallarından ayıran yapraklar sonbaharı erken karşılamaya başlamış. Bu görüntü eşlinde bisiklet sürmenin hazzını tarif etmek pek mümkün değil.
Yavaş yavaş pedallarken önüme çıkan sincapları selamlamak için durmayı ihmal etmemek, dallara konan uğur böceklerinin fotoğraflarını çekmek, kendini tam anlamıyla doğanın kollarında hissetmek, belki bu kelimeler biraz da olsa duyduğum hazzı yansıtabilir.




Yapraklarıyla vedalaşan ağaçların, biraz soluklanmak için duran uğur böceklerinin fotoğraflarını çekmek kolaydı. Ama her daim hareketli olan bir sincap fotoğrafı çekmeyi başaramadım. Bisikletimle giderken ağaçların arasında gördüğüm sincapa selam vermek için durdum. Belki ilgisini çekerim de bir adım atar diye umutlandım. Ama öyle olmadı. Bir bakış attı ve kaçtı. Bisikletimle yola koyulmaya hazırlanırken arkadan minik ve sevimli bir ses duydum.
"Proszę pani" diyordu yılmadan. Kafamı çevirdiğimde bana doğru bisikletleriyle gelen iki sevimli çocuk gördüm. Biri 6 biri 4 yaşlarındaydı. Beni yakalamak için minik bisikletlerini alelacele sürüyorlardı. Durdum. İkisi de yanımda durdurlar. "Proszę pani" diyen çocuk, yüzünde kocaman gülümsemesiyle geride bir yerleri işaret ederek, bir şeyler söyledi. O an dünya durdu. Üzüldüm. Çünkü ne söylediğini anlamadım. Kısa bir süre bakıştık. Ağzımdan çıkan tek şey hmm oldu. İçimden üzgünüm çocuk dedim ve " Nie mowie po polsku" kalıbını gözlerinin içine bakarak söyledim. O an da gözlerindeki şaşkınlığı görmeliydiniz. Başını hafifçe salladı ve gitti.

Bugün bir miktar üzgünüm çocuk. Oysaki bu dünya üstünde en güzel "Pardon! Bakar mısınız?" kalıbını sen kurdun bana. Keşke seni anlayıp, senin sevincine ortak olmayı başarabilseydim.

Dip not:
1- "Proszę pani" aslında pardon hanımefendi demek. Burada tanımadığınız birine erkekse pan, kadınsa pani demeniz gerekiyor. Bu olay Türkiye'de başıma gelmiş olsaydı, muhtemelen çocuk "abla, abla" diye seslenecekti.
2- "Nie mowie po polsku" ben Lehçe konuşamıyorum demenin Lehçe hali.
3- Sonrasında eşim, çocuğun bana işaret ettiği yerde" iki sincap daha var "demeye çalıştığını söyledi.
4- Kapak fotoğrafındaki çocuk o çocuklardan biri değil.

Bu yazıyı yazdıktan sonra aklıma Leyla ile Mecnun dizisindeki bu sahne geldi.



✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

16 Ağustos 2018

Kahve Bahane #25


Kahve bahane serisini en çok keyfim yerindeyken yazmayı seviyorum. Bugün de o günlerden biri. Çünkü en sonunda muhteşem üçlüyü bir araya getirebildim. Kim mi onlar? Cezve, fincan ve Türk kahvesi. Karakow'da Türk ürünlerini satan bir market var. Her zaman her istediğimi bulamıyorum. Bu durum hiç olmamasından iyidir tabii ki. Türkiye'den getirdiğim zeytinler bitince markete bir uğrayayım dedim. Zeytin aldıktan sonra, uzun zamandır getirmedikleri Türk kahvesini rafta gördüm. Gelin siz düşünün bende var olan sevinci. Hemen attım sepete. Bir paket Türk kahvesine TL'ye çevirecek olursam 25 TL verdim. Ama şu an masamda buram buram kokusu burnuma geliyor ya değer.

Türk kahvesini sabah yaşadığım koşuşturmanın üstüne yorgunluk kahvesi olarak yudumluyorum. Oturum iznimizin süresi Haziran ayında dolmuştu. Yenisi için evrak topla, başvuru yap ve bekle derken zaman geçti gitti. Bugün sondan bir önceki adım için yine soluğu devlet dairesinde aldım. Yeni karar çıkmış. Polonya hükümeti bu kız buralarda 2021 yılının yazına kadar kalabilir demiş. Şimdi sırada kartın basımı var. Yaklaşık 2 ay kart basımı için bekleyeceğim. Bir an önce kart çıksın da pasaport taşımaktan kurtulayım artık.

Taşımaktan sıkıldığım bir diğer şey ise minik göbeğim. Bu göbek işi bizde genetik sanırım. Ama ben kendisini sevmiyorum. Kim sever ki demeyin; göbeğini çok seven bir arkadaşım var benim. Biraz göbeği bahane ederek ve form tutmak adına koşuya başladım yeniden. Ayağım düzeldi. Bu hafta her gün koştum. Koşarken çok zevk aldığımı itiraf etmeliyim. Ayrıca keşfettim ki koştuğum zaman dilimi içinde algım çok açık oluyor. Koşu bandında koştuğum zamanlar, ingilizce alt yazılı film veya dizi izliyorum bazen de müzik dinliyorum ve duyduğum birçok şeyi anlıyorum. Buna tam anlamıyla bir taşla iki kuş vurmak diyorlar. Hep spor yapıyorum hem de ingilizcemi geliştiriyorum.

Bir işte başarılı olmanın yegane kuralı motivasyon kaynağını bulmak. Ben ders çalışma ve spor yapma konusunda saçma bir motivasyon kaynağı buldum. Siz onu herkesin fotoğraf paylaştığı uygulama olarak tanıyorsunuz. Evet yanılmadınız instagramdan bahsediyorum. Kulağa saçma geliyor olabilir. Ama benim motivasyon kaynağım olur kendisi. Takip ettiğim hesaplarda sabah akşam ders çalışanları görünce, ben de çalışmalıyım diyorum kendime. Aynı şey spor içinde geçerli. Ders çalıştıktan sonra ve yaptığım koşu sonrasında hikaye paylaşıyorum ve ben de kendi arkadaşlarımı teşvik etmeye çalışıyorum. Küçük bir takipçi kitlem olmasına rağmen birilerini spora teşvik ettiğime dair mesajlar alıyorum. Bu beni mutlu kılıyor.
Spor ve ders çalışma adına motivasyon ailemiz her geçen gün büyüyor. Bu arada siz de bize katılmak isterseniz instagramda @everydaykrakow olarak beni takip edebilirsiniz.

O zaman kapanışı herkesin bildiği, bu kahve bahane yazısının içeriğine uyduğu için şu güzel atasözü ile bitirmek farz oldu.
Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

13 Ağustos 2018

Ücretsiz İngilizce Öğrenebileceğiniz Siteler


İngilizce, öğrenmeye çalışanlar için biraz sıkıntılı bir süreç barındırıyor bünyesinde. Bilgiye ulaşımın kolay olduğu bu çağda, gerçek anlamda işimize yarayan sitelerin yanında çöp diye adlandırılabilecek birçok site var. İngilizce öğrenme serüvenimde karşılaştığım ve verim aldığım siteleri bir yazı altında toplamak istedim. Böylelikle ingilizce çalışmak için ücretsiz yardımcı site arayanlara bir kaynak niteliği taşıyabilir. Bu sayede öğrenme yolculuğuna çıkanlara ufacık da olsa bir katkım olur diye düşündüm.


İngilizce Öğrenmek İçin Online Kaynaklar 

1 - Duolingo

İngilizce bilginiz yes ve no sözcüklerinden öteye geçmiyorsa Duolingo başlangıç için oldukça güzel bir seçim. 
Tarayıcıdan veya telefona indirdiğiniz uygulaması sayesinde kullanım imkanı sağlıyor. Sitenin tamamen amaca hizmet etmesi güzel. İlk başta sizi ingilizce ile tanıştırırken detaylar ile boğmuyor. Var olan görseller ile kelime ezberine yardımcı oluyor. Görsel hafızam daha iyidir, görerek daha çabuk öğrenebilirim diyorsanız bu siteyi çok seveceksiniz.



2- Voscreen

En uzun soluklu kullandığım uygulama Voscreen. İngilizce anlama becerinizi geliştirmeye yönelik olan bu site, sıkılmadan ingilizce çalışmanıza neden oluyor. Filmlerden, dizilerden, belgesellerden yapmış olduğu kısa kesitleri dinleterek bunları türkçeye çevirmenizi istiyor. Oyun gibi adeta. Ayrıca spesifik bir konu çalışmak isterseniz, örneğin "if" kalıbındaki cümleleri çalışmak istiyorum derseniz sadece ayarlar kısmından bunu seçmeniz yeterli. Seçiminizi yaptığınız takdirde size onunla ilgili konuşmalar getiriyor. Bunun yanı sıra farklı telaffuzlar duymanızı sağladığı için anlama beceriniz gelişmiş oluyor. Konuşmaların nereden alındığı bilgisini de kullanıcı ile paylaşıyor. Ben bu site sayesinde birçok film keşfettim. Verdiği kesit hoşuma gidince filmin geri kalanını bulup izledim.




3- Quizlet 

Quizlet yeni kelimeler öğrenmek adını oldukça faydalı. Bu siteyi diğer sitelerden ayıran en büyük özelliği ise kendi çalışma kartlarınızı oluşturmanıza imkan sağlaması. Kursa gittiğim süre boyunca her hafta öğrendiğim yeni kelimeler için 2 ayrı çalışma seti hazırladım. Böylelikle tam olarak öğrenmek istediğim kelimelere odaklanabiliyorum. 
Bunun yanı sıra ben çalışma seti hazırlamakla uğraşmak istemiyorum diyorsanız, diğer kullanıcıların hazırladıkları kartları çalışabilme şansınız var. Sitenin içinde karşılaştırma oyunu ve testler mevcut. Buna, sitenin öğretirken eğlenmenize olanak tanıyan bir başka artısı diyebilirim.


4- Okulsuz İngilizce 

Okulsuz İngilizce benim yazdığım bir blog aslında. Böyle bir liste oluştururken emek verdiğim siteyi eklememek olmazdı. Okulsuz İngilizce, ingilizce ders notlarımı dijital ortama taşıma fikrinden yola çıkarak oluştu. Seneler öncesinden defterde kalan notlarımı yazmaya başladım. Böylelikle farklı kaynak arayışında olanlara yardımcı olabilecek ve ben de genel bir tekrar yapabilecektim. Çok sık olmamakla birlikte yazmaya devam ediyorum. Bu kurstan sonra upper intermediate seviyesindeki ders notlarım da Okulsuz İngilizce'de yerini alacak. Eğer blogu takibe alırsanız yeni yazılarımdan haberdar olabilirsiniz. 

5- Lyricstraining. com

Müzik dinleyerek ingilizce öğrenmeyi isterseniz Lyricstrainig.com bu iş için biçilmiş kaftan. Sevdiğiniz müziği açın ve programın sizin için yazmanızı istediğini kelimeleri yazmaya çalışın. Bir yandan müziği dinlerken bir yandan da yazma pratiği yapın. Ben buna ikisi bir arada diyorum. İçeriği oldukça geniş. Hangi tarz müzik ile pratik yapmak isterseniz seçenekler kısmından onu işaretlemeniz yeterli. 
Şarkı başlamadan öncede ingilizce seviyenizi soruyor. Böylelikle her seviyeye hitap edebiliyor. Bu da sitenin kullanım alanını genişletiyor. 




6- English E-Reader 

English E-Reader yaklaşık iki ay önce keşfettiğim harika bir e-kitap okuma sitesi. Sitenin en güzel yanı seviyenize göre kitaplar bulabilmeniz. Ayrıca bazı kitapların seslendirmesi mevcut. Böylelikle yolda, sporda, uyumadan önce kitabı dinleyebilme imkanı veriyor. Eğer kitap okumayı seviyorsanız ve okurken ingilizcem gelişsin diyorsanız bu site kesinlikle favorileriniz arasında yerini alacak. Ben bu site sayesinde dokuz tane ingilizce kitap okudum ve okumaya devam ediyorum.



Planladığımdan daha uzun bir yazı oldu. Ama güzel oldu. Ne zamandır aklımdaydı böyle bir kaynak oluşturmak. Umuyorum ki verdiğim siteler sizin için de faydalı olur. 

Bu kadar bilgi paylaşımından sonra Montaigne'nin bir sözü ile kapanış yapmak hoş olur sanırım. 
"Başkalarının bilgisiyle bilgin olabilsek bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz."

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

10 Ağustos 2018

10. Yıl


Hayat verdiğin kararlar doğrultusunda şekillenir. Bir şeye evet veya hayır demek tüm hayatını değiştirebilir. Tam 10 yıl önce evet diyerek birken iki olmaya karar verdim. Yola çıktığımızda kirayı zar zor ödeyebildiğimiz kutu gibi bir evimiz, henüz diploma sahibi olmadığımız için düşük maaşla çalıştığımız bir işimiz, taşımasına yardımcı olan arkadaşımız sayesinde iki yeşil renk çekyatımız vardı. Rengini özellikle belirtmemin bir nedeni var.

Yıllar yılları kovaladı. Birlikte büyüdük. Olgunlaştık. Kararlar verdik, verdiğimiz kararlardan caydık. Bazen yapamıyoruz dedik, gemileri batırdık. Sonra derinlere dalıp o gemileri battığı yerden çıkardık. Hedeflerimiz doğrultusunda çalıştık. Çalışırken hırslanıp yaşamdan zevk almayı da unutmadık. Her şeyden önce çok iyi arkadaş olmayı başardık. Beraber 17 ülke gezdik. 17 ayrı hikaye ekledik anı defterimize. Gezdikçe farkına vardık ki ucu ucuna denkleştirip aldığımız evde emekli olmaya hiç niyetimiz yok.

Hayalini kurduğumuz hayatı yaşamak için kolları sıvadık. Kimi için delilik, kimi için saçma olan bir hayalin peşinden koştuk. Karar verme aşamasında iki arada bir derede kaldık. En sonunda kalemi kağıdı önümüze alıp, artılarını ve eksilerini yazdığımız bir tablo oluşturduk. Tablomunuz sonucuna göre gitmezsek ilerde pişman olacağımız kanısı vardık. Denemekten ne çıkar dedik ve beraberliğimizin altıncı yılında, elimizde iki bavulla yaşadığımız rutinlikten sıyrıldık. Evimizi, arabamızı, işimizi, arkadaşlarımızı ve ailemizi geride bıraktık. Daha önce haritada göster deseler, gösteremeyeceğimiz bir şehirde yeni bir hayat kurduk.

İşi gücü, evi arabayı geride bırakmak pek koymadı bize. Ailelerin ve dostların özlemini çektik sadece. Bol bol kulaklarını çınlattık. Kendimizi daha da özgürleştirmek için tüm ev eşyalarımızı da geçen sene sattık. Yeşil çekyatlar da buna dahil. Satarken gitti bizim yeşil çekyatlar dedik ve gülümsedik. Çünkü bizimle en çok mazisi olan eşyamız oydu. Bu yüzden biz en çok yeşil çekyatlarımızı sevdik.

Gelecek her zaman risk içerir. İnsan yaşamadan neyin iyi veya kötü, neyin doğru veya yanlış olduğunu bilemez. Kurduğumuz yeni hayata alışmaya çalıştık. Sanırım alıştık da.

Şimdi buraya 10 yıllık birlikteliğimizin kısa bir özetini yazdım. Ömrüm elverirse ve düzen bozulmazsa, on sene sonra 20. yıl şerefine bir yazı ile ben yine burada olmayı planlıyorum.

O zaman bu akşam kadehler bizim için kalksın. Bence biz bunu hak ettik.

10 yıldır hep o anlatır ben dinlerim. İşte bu fotoğrafta onun ispatı. 

At kafası yoğun istek üzerine fotoğraftaki yerini aldı.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

8 Ağustos 2018

Kahve Bahane #24



Günler günleri kovalıyor. Sonra bir bakıyorsun zaman akıp geçmiş. Kursa başlayacağım, başlıyorum derken sonuna geldim. Benim için en verimli kurslardan biri bu oldu. Oldukça dolu dolu geçti. Nasıl geçmesin; haftanın beş günü, üç saat ingilizce ile iç içeydim. Üç haftada sanırım ikiyüze yakın kelime öğrendim. Bunların kaçı aklımda yer edecek, ilerleyen zamanlarda göreceğim. Kendime quzilet adlı sitede çalışma kartları hazırladım. İngilizce öğrenme serüvenimde, o kadar çok site kullandım ki bu konuda ustalaştım artık. Bunlar hakkında bir yazı yazayım mı, ne dersiniz?

Yazmak güzel şey azizim. Ayağımın ağrısından ve sağlık sisteminden dem vurmuştum bir önceki kahve bahane yazımda. Yazıyı yayınladıktan hemen sonra randevu buldum. Doktora gittim. Aynı gün içerisinde hem ultrason hem de röntgen işini, toplamda 30 dakikada hallettim. Bu başıma ikinci kez geliyor. Kahve bahane yazısında neden şikayet etsem çok kısa bir süre sonunda çözümleniyor. Acaba blogumun sistemle bir bağlantısı olabilir mi? Bir bug keşfetmiş olabilir miyim? Olabilir tabii, neden olmasın!


Ayağımdaki problem neredeyse ortadan kalktı. Hafta sonu uzunca yürüyerek ve bisiklet sürerek test ettim. Hafta başından beri de sorunsuzca koşuyorum. Umarım bu sefer herhangi bir sakatlık geçirmem ve koşu süremi uzatabilirim. Krakow'da çok güzel koşu aktiviteleri oluyor. Hedefim onlardan birine katılmak. Aktivitelere katılabilmek için en az 10 km koşuyor olmam lazım. Koşu işi sanıldığı kadar zor değil. İşin sırrı kendinize zaman tanımızda aslında. Zamanla koşu süresi uzuyor. Performansınız artıyor.

Her iş için biraz sabır gerekli. Tabii çok sabredip derviş gibi murada ermeden göçüp gitmekte var bu hayatta. Bunun yanı sıra doğru zamanın gelmesi de ayrı bir etken. Beni takip ediyorsanız Polonya'ya taşındığımdan bu yana bir iş sahibi olmadığımı da muhtemelen biliyorsunuzdur. Artık zaman geldi dedim ve iş aramaya başladım. Kursa gitmemin nedeni, gireceğim ingilizce mülakatlarında kendimi daha iyi ifade edebilmek aslında. Günlük yaşamda, karşınızdakiyle bir türlü anlaşma yolunu buluyorsunuz. Yeter ki karşınızdaki sizi anlamaya niyetli olsun. Eğer anlamaya niyeti yoksa aynı dili konuşsanız bile pek bir şey fark etmiyor. Örneklerini çok yaşadım bu hayatta.

Yeni bir şehir, yeni insanlar ve yeni bir yaşamı hayatıma sokalı dört sene olacakken; şimdi gündemimde yer alan yeni bir iş bulma düşüncesi beni heyecanlandırıyor. Motivasyonum hiç olmadığı kadar yüksek. Bakalım hayat bana ne getirecek. Geçenlerde bir yerde okudum (nerede okuduğumu anımsayamıyorum) diyor ki: " Eğer sen bir şey için hazırsan o da senin için hazırdır artık"

Ben hazırım...

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

6 Ağustos 2018

Bu İşte Bir Sanallık Var


"Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar. Ya da şehre bir yabancı gelir." der Tolstoy. Ne de güzel söyler.

Şimdilerde yeni hikaye başlangıçları çok daha kolay. İnternet sayesinde şehre bir yabancının gelmesine veya sizin bir yolculuğa çıkmanıza gerek yok. Peki, aradaki sanallık hissiyatına ne demeli. Ne kadar gerçek arkadaşlıklar ediniyoruz bu sanal ortamda. Ne kadarı içten ve samimi!

Teknolojinin ilerlemesi aradaki samimiyet duygusunu her geçen gün azaltıyor. Buna bireysellik diyor birçok insan. Birçoğu içinse adı gelişim. Gelişmek güzel de içten oluşan ve karşı tarafa aktarılamayan duygulara ne demeli. Sanallık bu duyguları her geçen gün köreltmiyor mu? Kısa kısa yazılan mesajların sonuna eklenen sarı kafalar (onlara emoji diyorlar) ne kadar hisli olabilir. Bir şey tekrarlanmadığı sürece unutulmaya mahkumdur. Artık hislerimiz sadece sarı kafalardan ibaret. Eğer çok seviyorsak kırmızı bir kalp işareti de sarı kafaların yanında yerini alıyor çoğu zaman. Hisler yüzeyselleştikçe ilişkilerin de derinliği kayboluyor. Belki bu yüzden eski aşklar gibi aşklar ve arkadaşlıklar yok denecek kadar az.

Şemsettin Sami'nin Talat'ı gibi, sevgilisi uğruna birçok şeyi göze alabilen aşıklar,
Kafka'nın hayatında sayılı kez gördüğü Milena için duygudu içten bağlılık hissiyatı,
Nazım'ın eşi Piraye'ye yazdığı mektubun sonuna iliştirdiği " herkese selam sana hasret" cümlesi kadar derin anlamlar taşıyan duygular kalmadı artık.

Bir yazı senin kaleminden beyaz sayfalara dökülmüyorsa, içinde çığ gibi büyüyen hissiyatlarını yansıtmıyorsa, karşı taraf o yazıyı okuduğunda gönül teli titremiyorsa, işte burda bir sanallık var demektir.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

1 Ağustos 2018

Aliexpress.com Sitesinden Alışveriş Yapmanın İncelikleri


Aliexpress adlı siteye duymayan kalmamıştır. Ürün çeşidi ile göz kamaştıran ve akıl karıştıran, posta ücreti almayarak diğer birçok alışveriş sitesinin önüne geçen Aliexpress'den ürün almak niyetindeyseniz ve tereddütleriniz varsa aşağıda yazacaklarım oldukça işinize yarayacaktır.

Yaklaşık altı senedir Aliexpress adlı siteden alışveriş yapıyorum. Yakın zamanda çok şirin şeyler aldım ve aldıklarım için bir blog yazısı yazmaya karar verdim. Bu vesile ile sorunsuz, nasıl altı senedir alışveriş yaptığımı ve işin sırrını size anlatacağım.  Madde madde gidelim ki karışık bir yazı olmasın.

Aliexpress.com sitesinden alışveriş yapmak güvenli mi?

Bu soruya altı senelik deneyimimi göz önüne alarak, evet oldukça güvenli diyebilirim. Şimdiye kadar yapmış olduğum alışverişimden dolayı herhangi bir güvenlik sorunuyla karşılaşmadım.

Aliexpress.com sitesindeki ürünler kaliteli mi?

Ürünlerin hepsi made in China. Büyük markalar ve  mağazalardan aldığınız ürünlerin de çoğunluğu Çin üretimi. Bunu göz önüne alırsak kaliteleri neredeyse aynı diyebiliriz. Hemen küçük bir not düşmeliyim. Giyim, kozmetik alışverişi yapmadığım için onların kalitesi hakkında bir fikrim yok.

Aliexpress.com sitesinden alışveriş yaparken nelere dikkat etmeliyiz?


1- Yorumları okumayı ihmal etmeyin.

Güzel ve sorunsun bir alışverişin sırrı, alacağınız ürünün yorumlarını okumaktan geçiyor. Daha önce alanlar neler demiş, beğendikleri veya şikayet ettikleri noktalar neler? Ayrıca birçok alıcı aldığı ürünün fotoğrafını ekliyor. Böylelikle stüdyo çekimi dışında ürünün gerçek görsellerini görmüş oluyorsunuz.

2- Satıcının daha önce yapmış olduğu satış miktarını göz ardı etmeyin. 

Ürün çeşidi çok olduğu için birçok farklı dükkan aynı ürünü satıyor. Seçtiğiniz ürünü daha önce kaç kişi almış diye kontrol etmeyi unutmayın. Bazı mağazalar müşteri çekebilmek için ürün görseli ekliyor lakin ürün satışı kısmında sıfır yazıyor. Ben bu mağazalardan uzak duruyorum.

3- Gönderim ücretlerine dikkat edin. 

Posta ücreti ödemek istemiyorsanız alışveriş yapacağınız dükkanın posta gönderim ücretleri bölümüne göz atmayı unutmayın. Mağazaların neredeyse hepsi posta ücreti almıyor. Fakat bazı istisnalar çıkabiliyor.

4- Adres bilgilerinizi eksiksiz yazın. 

Alışveriş yaptınız ve sıra adres bilgilerinizi yazmaya geldiğinde, posta kodunuzu eklemeyi unutmayın. Türkiye'de pek önemsenmiyor ama yurtdışında posta kodu çok önemli bir ayrıntı. Ve postanınız elinize sorunsuz ulaşmasını sağlıyor.

5- Sabırlı olun. 

Aldığınız ürünlerin size geliş süreleri bir veya iki ayı bulabiliyor. Biliyorum kulağa pek hoş gelmiyor. Çünkü insan bir şey alınca ona hemen sahip olmak istiyor. Sanırım Aliexpress'in tek eksisi bu. Ben bunu çok dert etmiyorum.

6- Satıcı ile iletişime geçin.

Ürün elinize geldiğinde kontrol edin ve herhangi bir sorun var ise satıcı ile iletişime geçin. Hemen geri dönüş yapıp sorunu hızlıca çözüyorlar.
Bu konuda geçmiş bir tecrübemi aktarayım. Bir kumaş siparişi vermiştim. Ürün geldiğinde kumaşta renk farklılığı vardı. Hemen satıcıya yazıp, verdiğim üründe yer alan desenlerin kırmızı olduğunu ama bana gelen üründe desenlerin mor renk olduğunu söyledim. Bana iki seçenek sundular. İstersem ürünü yeniden gönderebileceklerini veya ürün bedelinin yarısını iade edebileceklerini söylediler. Ben ürün bedelinin yarısının iadesini istedim ve aynı gün ürün bedelinin yarısını iade ettiler.  Böylelikle bana gelen kumaşı yarı parasına almış oldum.

**Bonus bilgi: Sitenin uygulamasını telefona indirirseniz ve alışverişi uygulama üzerinden yaparsanız bazı satıcılar extra indirim imkanı sağlıyor. Ben genelde bilgisayardan bakıyorum. Bilgisayarda sayfalar arasında gezmek daha kolay. Beğendiklerimi sepete atıyorum. Sonra telefon uygulamasından alışverişi tamamlıyorum.

Bilgilendirme yazısından sonra sıra benim aldıklarımı paylaşmaya geldi. Yaklaşık 5 ay önce telefonum için 4 tane silikon kılıf aldım. En çok Jack ve Kitap okuyan kızı kullandım. Fotoğraf çekince fark ettim. Biraz aşınmışlar.





Bu şirin şeyler ise kablo koruma aparatı. Apple ürünlerinin kabloları pek bi nazlı oluyor. Kırılmaya çok yatkınlar. Bu koruyucular sayesinde daha uzun ömürlü olacakları düşünüyorum. Bunları kulaklık içinde kullanıyorlar. Bir tane kulaklık için kablo sarıcı sipariş vermiştim. O henüz elime ulaşmadı. Gelince onun da görselini paylaşırım.



Masa üzerinden kayıp giden kablolarım için kablo tutucu aldım. Fotoğraflanmayı bekledikleri için henüz yerlerine yapıştırmamıştım. Aslında ihtiyacım olan sadece 2 tane idi. Sitede paket halinde satıldığı için biraz fazla olmuş oldu. Olsun kardeşime gönderirim ben. Kablo tutucuların altında bant gibi bir yapıştırıcı var. Bu sayede istediğiniz yere sabitleyebiliyorsunuz. Masanın üstünde olacak diye bir şart yok. Anlayacağınız masanın sağına da soluna da yapışıyorlar.


Bunlar ise saatim için aldığım rengarenk kordonlar.
Saatimle ilgili detaylı bir yazı yazma fikri var aklımda. Eğer başarılı olabilirsem daha detaylı görselleri oraya eklerim.


Geçen sene sitede gezinirken gözüme hoş gelen bisiklet aksesuarları içinde bir blog yazısı yazmıştım. Bakmak isteyenler için linki buraya bırakıyorum. Bisiklet Aksesuarları
Ayrıca alışveriş delisiyim ve bu gidişe nasıl dur diyebilirim diyorsanız onun da yazısı var. Para Biriktirmenin 10 Altın kuralı

Şimdilik benden bu kadar. Aklınıza takılan bir soru varsa yorum kısmına yazabilirsiniz. Ben de elimden geldiğince, tecrübelerim doğrultusunda cevap vermeye çalışırım.

Bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın.
Sevgiler.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.