15 Eylül 2019

Kahve Bahane #50


Erken kalkar yol alır. Soğuk ve güneşli bir pazar günü. Henüz kahvaltı yapmadım. Güne bir bardak kahve ve yanında iki üç ceviz ve bir adet hurma ile başladım. Bir pazar kahvaltısı yapacağım fakat daha geç bir vakitte. Bu satırları yazmadan önce bir saat kitap okudum. Güzellikleri uykuya tercih edenlerdenim. Tabii buradan uykuyu sevmem gibi bir anlam çıkmasın. Uykusu seviyorum sevmesine de öğlene kadar uyuyup günü hiç etmeyi sevmiyorum. İşe gitmediğim zaman diliminde bile erken kalkma taraftarıyım ben. Sonrasında gün içinde yapılan şekerlemeler bana sabah uykusundan daha cazip ve tatlı geliyor.

Sonbahar mesela, tıpkı uyku gibi onudan da sevdiğim ve sevmediğim tarafları var. Kışın habercisi olduğu için sevmiyorum. Sokağa çıktığımda tüylerimi ürperten serinliği sevmiyorum. Bunu yanı sıra yaprakların rengarenk olmasını, ağaçların altında oluşan yaprak tepeciklerini çok seviyorum. Sanırım sonbaharın en çok yakıştığı şehirlerden birinde yaşamamın da bunda etkisi büyük. Bu sene de bol bol sararmış yaprak fotoğrafları çekmeyi denerim.

Yeni şeyler keşfetmenin yolu denemekten geçiyor. Denemeden neyi sevip neyi sevmediğini bilmez insan. En son bu yazının kapak fotoğrafını oluşturan israil kahvesini denedim. İçinde bol baharat olmasına rağmen içimi oldukça yumuşak bir kahveydi. Bazı şeyleri denememe rağmen başarılı olamıyorum o ayrı bir konu. Başarısızlıklarım da bana denemiş olmanının hazzını yaşatıyor.


Hayat, kendi içinde bir dengeye sahip değil mi? Her şeyi başarsak, tüm deneyimlerimden yüzde yüz sonuç alsak, yaşam dengemizi bozmuş oluruz gibi geliyor bana. Bazı başarısızlıklar, insanı farklı şeylere motive ediyor. Denemelerin getirdiği negatif sonuçlarda çoğu zaman bardağın dolu tarafını görmeye çalışıyorum. Kışa girerken dolu tarafını görmek biraz zorlaşıyor. Güneş yoksa, hava çok soğuksa o bardak bana hep boş gözüküyor.

Bak yine aynı şey oldu. Aklımda farklı konular vardı. Yazının seyri bambaşka konulara sürükledi beni. Ne olacak böyle?


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

10 Eylül 2019

Bisiklet Anatomisi


Az çok okulda anatomi görmüş birine bana kabaca bisiklet anatomisini tamınla derseniz; aklına bir bisiklet getirip, en kaba tabirle İki yuvarlak, iki üçgenden oluşur demesi muhtemel. Anatomi dediğimiz şey beden/gövde yapısı sonuçta.

Yasemin hayırdır bisiklet uzmanını çıktık başımıza demeyin hemen. Bu aralar bisikletler ile oldukça haşır neşirim. İnsanın fikri neyse zikri de o oluyor sanırım. Uzun zamandır bisikletleri araştırıyordum. Benim, büyüyünce BMW olma heveslisi bir bisikletim var. Onu zaten tanıyorsunuz. Blogumda ve diğer sosyal medya hesaplarımda oldukça pozu var. Pek bir havalıdır kendisi. İşte bu güzelliğe iki hafta önce bir yenisini ekledim.


Ailemin yeni üyesi bir yol bisikleti. Kendisine henüz bir ad vermedim. Diğerine kızım, benim kız diyordum. Yenisinin şimdilik bir adı yok. Kızılderililer gibi adını hak etmesini bekliyorum. Bu aralar işe yol bisikletimle gidiyorum. Havalar tam olarak soğumadan keyfini çıkarmak istiyorum.


Hem hibrit (dağ bisikletini gibi tekerlekleri var, oturuş pozisyonu olarak şehir bisikleti gibi) hem de yol bisikleti kullanma şansına erişmiş biri olarak her ikisinin de kendine has artıları ve eksileri olduğunu söyleyebilirim. Hibrit, aslında dağ bisikleti de diyebilirim; yol tutuşu çok iyi. Dağ, bayır, çayır, yağmur, çamur her koşulda kullanılır. Oturuş bakımından sizi yormaz. Kaldırımlar, bozuk yollar onunla kolayca aşılır. Bunlar benim kızımın da sahip olduğu artı özellikler. Tek eksi özelliği biraz ağır olması diyebilirim. Tabii ki hafif olan modeller var olmasına var da onlar bir araba parası.

Yol bisikleti, adı üstünde yolda akıp gidiyor. Manevra kabiliyeti daha yüksek. Hızlandıkça sağa sola daha rahat yatmasından bahsediyorum. Oldukça hafif olduğu için zorlanmadan bisikleti kaldırabiliyorum. Bunlar atıları. Eksileri ise ince tekerleklerinden dolayı en ufacık bir çakıl taşına bile dikkat etmek gerekiyor. Paldır küldür çukurlara girmemek lazım. Yoksa kaza geliyorum demez gelir. Ayrıca yüksek kaldırımlara çıkmakta zorlanıyor. Bozuk bir yolda darbeyi emen bir süspansiyonu yok. Tüm titreşimi her yerinizde hissediyorsunuz. Bu da pek bir sevimsiz oluyor.


Yeni bisikletimim de her gün fotoğrafını çekiyorum. Fakat bu sefer ilk paylaşımını sosyal medyada yapmak yerine blogumda yazmak istedim. Çünkü sosyal medyada fotoğrafların da bir kıymeti yok. Anlık gören görüyor. Sonra çöp oluyor. Ama burası öyle mi? Belki aylar sonra bir ziyaretçi gelecek bu yazıyı okuyacak ve benim çektiğim fotoğrafları görecek. İşte blog yazmanın güzelliği burada saklı.

O zaman ne diyoruz; Pedallamaya ve güzel kareler çekmeye devam.
Sizden de bir Maşallah alırım.




✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

8 Eylül 2019

Neden Her Gün Kitap Okumalıyız?



Bugün 8 Eylül. Dünya kitap okuma günü. Bugüne özel bir şeyler yazmak istedim. Geçen hafta okuduğum ingilizce bir makaleden edindiğim bilgileri dilim döndüğünce size aktaracağım. Bu soru birçok kişinin kafasını karıştırıyor. Neden her gün kitap okumalıyız? Bir kesim okumanın yararlı olduğunu savunurken, okuma eylemini saçma bulanların sayısı maalesef çok fazla. Örneğin; okumak diyince aklına hemen aşk romanları getirip, okumam ben öyle şeyler diyenler var. Sana onları oku diyen yok ki güzel kardeşim. Okumanın bir numaralı kuralı önce neyi sevdiğini keşfetmek. Bunu bulduktan sonra eminim okumaktan herkes kadar sen de zevk alacaksın.

Neden Her Gün Kitap Okumalıyız? 

1- Mental Stimulation - Mental Stimülasyon

Stimülasyon için basitçe uyarma tanımını yapmak doğru olacaktır. Beyni bir kas gibi düşünün. Kaslarınızı güçlendirmek için düzenli egzersize ihtiyacınız var değil mi? İşte beyninize de okuyarak egzersiz yaptırmış oluyorsunuz. Böylelikle alzheimer, erken bunama riskini düşürmüş oluyorsunuz. Beyin için söylenen kural çok basit."Use it or lose it". "Kullan veya kaybet" Seçim sizin.

2- Stress Reduction - Stresi Azaltma

Günlük hayatın getirdiği birçok stres var. İşyerinde, ilişkilerimizde, kafamızı meşgul eden şeyler. İşte bunlardan uzaklaşmak için ihtiyacınız olan şey kitap satırlarında gizli. Kendinize minik aralar vererek birkaç sayfa kitap okumanın stresinizi azalttığı gözlemleyebilirsiniz. Mesala kötü bir iş günü mü geçirdiniz, işten eve dönerken, otobüste birkaç sayfa kitap okuyun. Eve gittiğinizde kendinizi bir nebze olsun daha rahatlamış hissedeceksiniz. Bence denemeye değer.

3- Knowladge - Bilgi Birikimi 

Her şeyinizi kaybedebilirsiniz. Evinizi, işinizi, arkadaşlarınızı, kaybetmeyeceğiniz tek şey bilgi birikiminizdir. Okuduğumu unutuyorum, hatırlamıyorum deriz. İşin aslı öyle değil. Beyin okuduklarınızı depolar ve bir gün hiç beklemediğinizi bir anda, ben bunu biliyorum dersiniz. İşte bilgi birikiminiz arttırmak için okumak şart. 

4- Vocabulary Expansion -  Kelime Hazinesinin Artması

Okuyan ile okumayan bir olur mu hiç? Olmaz tabii. Okudukça yeni kelimeler katarsızın kelime hazinenize. Onları kullanarak kurduğunuz cümleler daha anlamlı, daha dolu dolu olur. Kendinizi daha iyi ifade edersiniz. Bilmediğiniz her kelime yerine "şey" demekten kurtulursunuz. Böylelikle anlaşılır bir konuşmacı haline gelirsiniz. İnsanlar sizi dinlemekten keyif almaya başlar. Sosyal yönünüz güçlenir. 

5- Stronger Analytical Thinking Skills - Analitik Düşünme Becerilerinin Güçlenmesi

Daha önce içinde gizem barındıran kitaplar okudunuz mu? Eğer cevabınız evetse bu maddeye zaten aşinasınızdır. Bir kitabın olay döngüsünü takip etmek, içinde var olan gizli kahramanların peşinden gitmek, düşünce yeteneğinizi geliştiriyor. Bunun bize ne faydası var demeyin. İş hayatınızda ve özel hayatınızda bazen çözülmesi gereken zor durumlar içindeyseniz bu beceriniz size yol gösterebilir.

6- Better Writing Skills - Daha İyi Yazabilme Becerisi

Üçüncü ve dördüncü maddelerin toplamı sayesinde daha iyi bir yazar olabilirsiniz. İnsanlar bir yazıyı okuduğunda (blog yazılarını örneğin) "aman istesem ben de yazarım" diyor. İşte tam da o an onu söyleyen kişilerin eline bir kağıt bir kalem verseniz eminim birçoğu bir paragraf bile yazamaz. Aslında yazı yazmak öyle göründüğü gibi kolay değil. Yazmayı tetikleyen şeylerden biri de okumak. Yazma eylemini geliştirmek istiyorsanız okumayı bir alışkanlık haline getirmelisiniz. Yemek yemek, su içmek gibi.

7- Improved Focus and Concentration - Odaklanmanın Gelişmesi

Özellikle çağımız hastalıklarından birisi bu. Odaklanma zorluğu, konsantrasyon eksikliği. Bunu geliştirmenin bir yolu da kitaplardan geçiyor. Mesela işe gitmeden önce 15-20 dakika kitap okumanız işinize daha fazla odaklanmanızı sağlar. 

Makaleden aklıma kalanlar bunlar. Umarım bu yedi madde sizi de etkilemeyi başarabilir ve günlük yaşam akışınızın içine kitapları da eklersiniz. Her zaman söylediğim bir söz var. Bu yazının kapanışını onunla yapayım.
Okumak bu dünya üzerinde yapılabilecek en güzel EYLEMdir.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

3 Eylül 2019

Kitap Severler İçin Dizi Ve Film Tavsiyeleri


Bu bir öneri yazısı olacak. Kendi deneyimlerimden derlediğim mini bir liste ile buradayım. Kitaplar ile bir gönül bağınız varsa aşağıdaki listede yer alan dizi ve filmler ilginizi cezbedecek nitelikte. Ben bazılarını izlerken kendimi başrol oyuncusunuz yerine koydum. Konu kitaplar, yazarlar olunca izlerken bu hayallere dalmak kaçınılmaz oluyor. Kimini yakın zamanda izledim. Kiminin üstünden uzunca bir zaman geçti. Belirli bir sıraya göre değil. Aklıma geliş sırası ile yazıyorum.

Black Books - Mini Dizi 

Black Books  adlı diziyi 2015 yılında izledim. Böyle kesin tarih verebilmemi bloguma yazdığım yazıya borçluyum. Eğer bir kitapçı dükkanınızın olmasını hayal edenlerdenseniz bu dizi tam sizlik. Sahnelerde bol bol kitaplar var. Dizi bir kitapçı dükkanında geçiyor.

The Last Bookshop - Kısa Film

Bir çocuk, bir dükkan ve içeride müşterilerinin gelmesini bekleyen bir kitapçı. 23 dakikanız varsa izleyin. Bence çok seveceksiniz. 


Lütfen Beni Öldürme - (Stranger Than Fiction) 

Bir hikaye yazmak ile o hikayenin baş kahramanı olmak arasındaki farkı gözler önüne seren bir film. Üstüne fazlaca konuşup izleme keyfinizi kaçırmaktan yana değilim.


Okuyucu - (The Reader) 

Tamamen kitaptan uyarlama olan bu film, oldukça dramatik. Bir aşk hikayesini konu alan film aslında derinlerde bambaşka mesajlar içeriyor. Kitapların yanı sıra Nazi dönemiyle ilgiliyseniz bu film tam sizlik olabilir.

Güdü 

Kitap yazma isteği ile yanıp tutuşan bir adamın hayatını konu alan Güdü, enteresan olaylara gebe. Gerilimli bir yapısı vardı. Tek sıkıntısı sonunu daha vurucu beklerken sönük bir şekilde bitmesiydi diyebilirim. 

Gizli Pencere- (Secret Window) 

Bir yazarın hikayelerini yazabilmek adına sessiz sakin bir yer arayışını konu alan bu filmin bana güzel gelmesinin bir nedeni de Johnny Deep olabilir. Gizem sevenlerdenseniz bu filmde bolca gizem var. Benden söylemesi.



Kelebeğin Rüyası

Bu listede ne işi var demeyin. İçinde okunan şiirler, iki genç şairin hayatı, işte bu sebeplerden ötürü bu listede yer almayı hak ediyor bence. Henüz izlemediyseniz, izleyin. Ama sonunda hüzünlenip bir iki damla gözyaşı akıtırsanız aklınıza ben gelmeyeyim. 


Sahaf - (The Bookshop)

Bu filmi ben de izlemdim. Eee Yasemin listede işi ne demeyin. Bir filmin ismini ararken karşıma çıktı. İsmi ilgimi çekti. İzlenecekler listesine atmışken buraya da yazmak istedim. Eğer daha önce izlediyseniz, yorum kısmına film hakkındaki düşüncelerinizi yazabilirsiniz. Böylelikle hem ben hemde blog okuyucularım nasiplenmiş olur.



Benim aklıma gelen öneriler bunlar. Sizin de bu listeye eklemek istediğiniz, Yasemin bunu da kesin izlemelisin dediğiniz filmler varsa lütfen çekinmeyin yorum kısmına yazın gitsin. Az biraz etkileşimimiz olsun. Fena mı olur?

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

1 Eylül 2019

Ne Umdum Ne Buldum #Ağustos


Ne umdum ne buldum serisi hız kesmeden devam ediyor. Bir önceki ayı sanki geçen hafta yazmışım gibi. Nasıl su gibi akıp geçiyor zaman. Yaz gelsin diye beklerken, yazın gelmesi de bitmesi de bir göz kapayış açısı kadar kısa geldi bana. Yazı seven biri olarak onu uğurlamak kolay değil. Bu yüzden Ağustos ayı bende bir miktar hüzün yaratır. Çünkü yaz ayının bitişini hatırlatır bana. Gelelim Ağustos ayında neler udum neler buldum kısmına.

Ağustos ayından sıcak bir hava umdum. Umduğumu da buldum. Başlangıçı beni derinden etkileyen hava ile yapıyorum devamlı. Çünkü hava durumunun benim ruh halim üstüne ciddi bir etkisi var. Yağmur yağarken gözlerime hemen bir hüzün çöker. Ruhum daralır. Kendimi bir mekiğin içine koyup bulutların ötesine fırlatma isteği ile dolar taşarım. Peki güneş öylemi! Işığı bana enerji yükler. Sebepsizce gülmeme neden olur.

Bu ay daha fazla egzersiz yapmayı umdum. Umduğumu da buldum. Hareket hareket daha çok hareket. Akıllı telefonların, masa başı işlerin, toplu taşıma araçlarının bizi aptallaştırdığı, hareketsizliğimizi kamçıladığı bu dönemde, insanın hareket etmesi için belirli bir bilinçte olması lazım. Kavun da değiliz, karpuz da. Bu gerçeği göz ardı eden, aslında gelecek hayatından çalıyor. Amaç uzunca bir yaşam sürmek değil. Bu dünyanın kahrını uzun süre çekmeye pek hevesli değilim. Tek amacım yaşamaya devam ettiğim müddetçe yaşamımı daha kaliteli bir hale getirmek. Bu yüzden hareket etmeyi ihmal etmiyorum.

Bu ay verimli bir okuma serüveni umdum. Umduğumu tam anlamıyla buldum. Birbirinden güzel beş kitap okudum.

1- Kağıt Ev- Carlos Maria Dominguez
Bu kitabı La case Del Papel ile ilişkilendiriyorlar. Sanırım tek ortak noktaları isimleri. Onun dışında kitabın konusunun diziyle alakası yok. Ben kitabı severek okudum. Kitap sever herkesin de aynı tadı alacağını düşünüyorum.

2-  Yüzünce Ad- Amin Maalouf
Beni şaşırtan bir yolculuk kitabı. İlk defa bu kadar beni içine çeken bir yol hikayesi okudum. Kitabın yazılış tarzını çok beğendiği söyleyebilirim. Yazarın diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum.

3- Pia Mater - Serkan Karaismailoğlu
Bu kitap için aşkın bilim hali demek doğru olur. Kitapla ilgili birkaç eleştirim var aslında. Serkan Karaismailoğlu'nun ilk iki kitabını okuyup hemen ardından bu kitabı okursanız, ilk iki kitapta yer alan bazı satırların aynen bu kitapta yer aldığını görüyorsunuz. Açıkcası bu beni biraz rahatsız etti. Bu yüzden benden size bir tavsiye. Eğer Serkan Karaismailoğlu'nu okumaya karar verdiyseniz ilk önce Pia Mater'i okuyun.

4- Hayatımızdaki İnce Şeylere Dair - Ahmet İnam
Kitaplığımda  yaklaşık beş senedir okunmayı bekliyordu. Bir doğum günümde iş arkadaşım bana hediye etmişti. Keyifle okudum.

5- Size Nasıl Geliyorsa - William Shakespeare
Tiyatroyu çok severim. Buralarda tiyatroya gitmeye hasretim maalesef. Ben de bu açığı oyun kitapları okuyarak kapatıyorum. Ayrıca oyun kitapları okumak çok eğlenceli.

Bu ay daha fazla sosyal bir hayat umdum. Onu da buldum. Arkadaşlarıma daha fazla vakit ayırdım. Uzun bir süredir görüşmediğim arkadaşlarımla görüştüm. Ay sonu yoğun bir çalışma temposuda olduğum için son hafta pek verimli geçmedi. Ay sonunu atlattığıma göre kaldığım yerden devam edebilirim.

Bu ay yeşil çayı içmeyi umdum, umduğumu bulamadım. Nedenini bilmiyorum fakat bu ay tansiyonumla ilgili bir problem yaşadım. Bu yüzden bir süre yeşil çay içmeye ara verdim. Tansiyonu düşürücü etkisinden etkilenmemem lazım. Tansiyonum zaten oldukça düşük. Onu düşürecek şeyler yiyip içtiğimde tabiri caizse ölüm sınırına yaklaşıyorum. Pek hoş bir deneyim olmuyor benim için.

Yaz sezonunun son ayını böylece uğurladım. Eylül hüzün mevsimi. Yaprakların rengarenk oluşuna ve dalları terk edişine tanıklık etme zamanı yaklaşıyor. Havalarda soğumaya başlar artık. Adı üstünde, sonbahar geldi, kapımız çaldı, içeri buyur ettik. Temennim bize güzel şeyler getirmesi. Eylül'den umulanlar ve bulunanlar yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

27 Ağustos 2019

Kahve Bahane #49


Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı misali; ben de dönüp dolaşıp, yeni bir Kahve Bahane yazısı yazmak için kendimi Bir Tutam Karınca'da buluyorum. Bu kelime bir sitem mi içeriyor, kesinlikle hayır. Bilakis içinde ziyadesiyle huzur barındırıyor.

Huzur bir şehirde sokak ismi olmaktan öteye geçmez oldu bu günlerde. Ülke gündeminden uzak kalmaya çalışıyorum fakat sosyal medyada gördüklerim insanda huzur bırakmıyor. Elden kayıp giden canlar, insan demeye bin şahit isteyen katiller, orman yangınları derken, ülkeyi neresinden tutarsan tut elinde kalıyor. Sosyal medya hareketli.

Hareketli olan bir şey de benim hayatım. Bu aralar ne çok şeye kafa yoruyorum bir bilseniz. Buralardan bir ev alma düşüncesi var aklımızda. Bu başlı başına bir düşünce konusu. Nasıl olur, nasıl yaparız. Başka bir yere taşınmaya karar verir miyiz, bir borca girmek bizi ne kadar gerecek soruları akılda dört nala koşuyor.

Polonya'ya taşındığımdan beri çalışma odası olan bir eve hasret kaldım. Bir oda şart. Blog yazılarını genelde salonda sallanan koltuğuma oturup yazıyorum. Bu biraz kabul edilebilir de yatakta kitap okumaktan muzdaribim asıl. Çünkü hemen uykum geliyor.

Bu uyku da garip bir şey. Beynin dinlenmesi için uykuya ihtiyaç var. Beyin içinde gezinen sıvı biz uyuduğumuz zaman diliminde temizleniyormuş. Ben değil Serkan Karaismailoğlu diyor. İyi güzel de ben uyuyunca hemen rüya görmeye başlıyorum ve rüyalarımın çoğu, yok yok! çoğu değil tamanı aksiyon filmlerini aratmayacak cinsten oluyor. Geçen gece yine bol aksiyon dolu bir rüya gördüm. Sabah uyandığımda dinlenmek şöyle dursun resmen pilim bitmişti. Yorulmuştum. Bu konuda kendimce geliştirdiğim bir yöntem var. Her zaman olmasa da ara ara deniyorum. Yatmadan önce melisa çayı içiyorum. O geceler daha az rüya gördüğümü keşfettim.

Rüyanda görürsün tabiri var. İşte bu içinde tam anlamıyla bir yokluk barındırıyor. İki aydır işe bisikletle gidip geliyorum. Bazen pedallarken aklıma İstanbul'da serviste daldığım düşünceler geliyor. O zaman rüyanda görürsün Yasemin dediğim şeyi yaşıyorum kısmen.

İnsan her zaman da tam anlamıyla istediği hayatı yaşayamıyor. Mesela bir işim olsun olmuşken de rahat olsun diyorum. Ama gerçekte öyle olmuyor. Ay sonları beni strese sokacak, nur topu gibi bir işim var bu aralar.

Ne çok yazasım varmış şimdi anladım. Bu kahve bahane yazısında farklı şeylerden bahsedecektim. Fakat konu konuyu açtı. Bahsedeceğim şeyler bir diğer yazıya kaldı.

Şimdilik benden bu kadar.
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

19 Ağustos 2019

Kahve Bahane #48


Kafan boşken yazamazsın, doluyken yazamazsın. Yok mu bu işin bir orta yolu. Kahve bahane serisine bir yenisini eklemek için yine bilgisayar karşısındayım. Evde haşlanmış mısır kokusu hakim. Ağrıyan ayaklarımı sandalyeye uzattım. Birkaç satır yazdıktan sonra mısırımı tuzlayıp yemeyi planlıyorum.

Bu aralar doyma hissimi kaybettim. Yedikçe yiyesim geliyor. Bu yüzden kendimi biraz firenlemeye karar verdim. Lakin bugün arkadaşımın benim için getirmiş olduğu koca bir paket probis sonrası frene basma işini biraz erteledim. Probis benim favorim. Polonya sınırlarında bulmak da imkansız. Bu yüzden 10'lu paket bitene kadar keyfini çıkarmalıyım.

Keyif demişken hafta sonu uzun bir aradan sonra doğa yürüyüşüne çıktım. Mental olarak iyi geldi. Yürürken sadece aman buradan kaymayayım, dur şurayı tırmanayım, bu çiçekler de ne güzelmiş bir fotoğraf çekeyim derken; hiçbir şey düşünmediğimi fark ettim. Zihnimi boşalttım.

Bu aralar kafamın içi mısır çarşısı gibi. Nedenini sonra yazacağım. Tam anlamıyla netleşsin bakalım. Düşünmem gereken, karar vermem gereken ve yapmam gereken bayağı bir iş var. Bunlar bazı geceler uykumu kaçırıyor. Enerjimi düşürüyor.

Enerjim düşük derken, ruhen olanından değil fiziken olanından bahsediyorum. Bazı günler kendimi çok yorgun hissediyorum. Bunun bir anda soğuyan ve aynı hızla ısınan havayla bir ilgisi olabilir. Çünkü etrafımdaki insanlarda aynı şeylerden şikayetçi. Laf aramızda bu aralar D vitamini içmeyi kestim. Sanırım var olan güneş yeterli gelmiyor.

Enerjimi yükseltmek için evde yaptığım spor hareketlerine yeniden başladım. Her gün üç hareket yapıyorum. En fazla  9 dakika sürüyor. Onun yanı sıra işe bisiklet gidip geliyorum. 1 saat de pedallamış oluyorum. Ama gelin görün ki koşmaya halim yok. Bu beni biraz üzüyor. Yeniden düzenli koşmaya başlamam lazım.

Yeniden başladığım şeylerden biri de resim çizmek oldu. Şöyle kendime göre bir kurs bulup gitsem tadından yenmez sanırım. Son zamanlarda şunu yapmak istiyorum, bunu yapmak istiyorum diye dolanıp durduğumu fark ettim. Bununla ilgili kendimi eleştirdim biraz. Dillendirdikçe yapamıyorum. Sadece lafta kalıyor. Dillendirmeden bir anda yapmak lazım sanırım. Mesela ingilizce öğretmeni olan Azeri bir arkadaşım var. Neredeyse altı aydır ingilizce pratik yapalım kendi aramızda diyorduk ve hep dediğimizle kalıyorduk. En son buluşmamızda jet hızıyla karar aldık. Ve bundan böyle birbirimize ingilizce yazmaya karar verdik. Türkçe yazan bir sonraki buluşmada hesapları öder dedik. Böyle aniden olunca oldu. Bir haftadır ingilizce yazışıyoruz.

Yazmayı severim. Bazı zamanlar enerjisi düşük yazılar üretiyorum. Sanırım bu kahve bahane yazısı da onlarda biri oldu. Ne yapalım, bu da böyle olsun değil mi?

Şimdilik bu kadar.
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

6 Ağustos 2019

Bisiklet Süren Kızın Aklından Geçenler #Olmak


Bugün hava hafif kapalı. Pedallarken rüzgar yüzüme çarpıp duruyor. Bir ayağım aşağı,bir ayağım yukarı; bu ritmik hareket tekrarı sayesinde tekerim dönüyor. Sanki ben olduğum yerde dengede durmaya çalışırken dünya altımda dönüyormuş gibi hissediyorum. Gittiğim yolun her iki yanı ağaçlarla kaplı. Yapraklarını yollarına dökmeye başlayan bu ağaçlar doğada olmak ve durmak fiilini ne zamandır gerçekleştiriyor bilmiyorum. Sonra bir anda aklıma olmak fiili geliyor.
Olmak...
Sağlıklı olmak,
Hasta olmak,
Aşık olmak,
Mutlu olmak,
Üzgün olmak,
Neşeli olmak,
Kederli olmak,
Huzurlu olmak,
Hüzünlü olmak,
Genç olmak,
Yaşlı olmak...

Ne çok olmak fiiline gebe bu hayat. İnsan hep bir şeyler olma telaşında. Olmadığı zaman ne olacağından habersiz, daima olmak fiilinin peşinden sürükleniyor. Olmaya çalışırken, olamadıklarına üzülüyor. Olduğunda ise sevinmek yerine hep daha fazlasını olmak için çabalıyor. Tam bu esnada Bülent Ortaçgil kulağıma "Olmalı mı? Olmamalı mı? diye fısıldamaya başlıyor. Müziğin sesini biraz daha açıyorum ve evde olmak fiilini yerine getirmek üzere bir ayağım aşağı, bir ayağım yukarı; ritmik hareketler tekrarı ile pedellamaya devam ediyorum.



✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

1 Ağustos 2019

Kahve Bahane #47


Bir anda yazmaya karar verdiğim bir kahve bahane yazısı ile karşınızdayım. Çok değil iki  saat önce harıl harıl temizlik yaparken, aklımda bilgisayar başına geçip yazı yazma fikrinden eser yoktu. Bu yazı spontane gelişiyor. Bu yüzden beklentilerinizi yüksek tutmamanızı öneririm.

Öncelikle gelen Ağustos ayına merhaba diyelim. Benim için biraz koşuşturma barındırıyor bünyesinde. Olsun barındırsın bakalım. Zaten hayat hep bir koşuşturmadan ibaret değil mi?

Kendi kendime soru sorup, cevaplama huyum blogum dışında da beni ele geçirmiş durumda. Az önce kendime bir soru sorup aynadan geçerken kendime cevap verdim. Sonra da aferin Yasemin kendi kendinle konuş, pek akıllıca bir hareket dedim. Bu hikayede yer alan olumlu çıkarım ise kendimi eleştirme yetisine sahip olmam. Kendimi çoğu zaman acımasızca eleştiririm. Kendime gaz veririm. Ne kadarı işe yarıyor bilmiyorum ama kendimle seviyeli bir ilişkim var.

Polonya'da insan ilişkilerinde tuhaf bir noktadayım. Ne iyi ne kötü. Benim çekingenliğim, onların aşırı bireysel olması arkadaşlığımızın ilerlemesine engel. Şu an her şey stabil diyebilirim. Bazen bu duruma içten içe üzülüyorum. İş yerinde sabah kahvemi almak için mutfağa gittiğimde kahvaltı sofrasında kızları muhabbet ederken görüyorum. Makine, kahve fincanımı doldururken çok eskilere gidiyorum bir anlık. Kısa molalarda iş yerinde yaptığım saçma sapan muhabbetleri özlerken buluyorum kendimi. Sonra makine hop kahven doldu diyor. Daldığım yerden çıkıyorum aniden.

Bu ay tatilciler denizlere dalarken ben de kitap sayfalarına dalmaya kararlıyım. Günlük bir saatlik okuma saatimi yukarılara taşıyabilsem hiç fena olmayacak. Şimdi işe bisiklete gittiğim için yolda kitap okuyamıyorum. Yakın zamanda havalar bozduğunda, işe otobüsle gitme devri geldiğinde, yol sayesinde okuma saatime 30 dakika daha eklemiş olacağım.

Eklemek derken, bloga yeni bir seri ekleyebilirim. Aslıda aklımdaki proje tam olarak oturmadı. Bisiklet süren kızın aklından geçenler adlı bir yazı yazdım geçen hafta. Şimdi bir yazı da taslakta bekliyor. Hep aynı başlıkla mı yayınlamalıyım, yoksa kahve bahane serisi gibi # mi kullanmalıyım. Kararsız kaldım.

Bisiklet sürerken aklıma yazacak çok şey geliyor. Bazen aklımdan geçenleri sonradan hatırlamadığım için kendime kızıyorum. (Ben kendime kızmayı bir huy haline mi getirdim?) Buna geçen hafta bir solukta izlediğim Masum adlı dizideki bir karakterden esinlenerek bir çözüm yolu buldum sayılır. Henüz denemedim. Dizideki karakter bir kayıt cihazı kullanıyordu. Gir diyip konuşmaya başlıyor, bitirirken de çık diyordu. Pek bir hoşuma gitti. Ben de aynı şeyi bisiklet sürerken yapabilirim diye düşündüm. Aklıma gelenler için ses kaydı yapıp sonra onları bir araya getirme fikrinin tohumlarını attım. Bakalım o tohumlar filizlenecek mi? Yoksa sulamadığım için yok olup gidecek mi?

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur diyen atalarımıza selam olsun. Bu selamın nedeni geçen ay aldığım menekşemin masamı süslemeye devam etmesi. Suyunu kontrollü veriyorum. Eski yapraklarını ve solan çiçeklerini kesiyorum. Bazen halini hatırını soruyorum. Şimdilik yeni tomurcuklarını bir bir patlatıyor. Her gün biraz daha büyüdüğünü görüp, yeşil yapraklarının üstünde açan mor çiçekleri izlemek beni mutlu kılıyor. Anlayacağınız maşallahı var. Umarım böyle devam eder.

Devam eden şeylerin hep güzel olması dileklerimi buraya bırakıp, bu kahve bahane yazısını da sonlandırma vaktidir. O zaman ne diyoruz;
Bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın.
Sevgiler.

Krakow - 22:53

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.