Sayısız kez İtalya hayranlığımı dile getirdiğim yazılarla dolu blogumda bir gün gelecek, böyle bir başlık atıp, hiç keyif almadığım bir İtalya şehrinden bahsedeceğim aklıma gelmezdi.
Bu sene tatilimizi Adriyatik kıyılarında geçirmeye karar verdiğimizde ilk durağımızı Trieste diye belirledik. Trieste İtalya ruhundan nasibini alanmış bir şehir. Dağlar denize paralel olduğu için çok küçük bir kıyı şeridine yerleşmişler. Hal böyle olunca da kaldığım süre boyunca aralıklı yağan şiddetli yağmuru, sürekli esintili olan havası ile hafızamda pek güzel bir yer edinmedi maalesef. Ayrıca şehirde her şeyin fiyatı çok uçuktu. Yani bir kahveye 4 Euro verilmez. 5 ay önce Floransa’nın göbeğinde 2 Euro verdiğim kahvenin aynısından bahsediyorum. Mesela İtalya’dayım şöyle güzel bir pizza yiyeyim diyeceğiniz mekan neredeyse yoktu. Hırvatistan kültürüne daha yakın bir mutfağı vardı. Tabii tam bu noktada yiğidi öldürüp hakkını yememek gerek. Sanırım son zamanlarda yediğim en güzel kahvaltıyı hazırlayan mekan da Trieste’deydi.
Bunların dışında beni şaşkına çeviren bir başka olay; plajının haremlik selamlık olmasıydı. Kadınların ve erkeklerin giriş yerini ayırmışlar. Yani ailece denize gireyim diye gidersen, giremiyorsun. Bu bilgiyi edinince denize de gitmedim.
Gittiğim şehirlerde sabah yürüyüşleri yapmayı, yakında bir parka varsa keşfetmeyi severim. Lakin Trieste’de ne uzun uzadıya yürüyecek bir sahil şeridi ne de içinde gezebileceğim bir park vardı.
Şehrin ana geçim kaynağı sanırım her gün limanına yanaşan dev Cruiser gemileri. Hiç böyle devasa gemiler görmemiştim. Hatta birinin limandan ayrılışına denk geldim. Benim için enteresan bir deneyimdi.

✄----------------------------------------------------------------------
0 yorum :
Yorum Gönder
*Bloglar yorumla beslenir. Yorumlarınızı eksik etmeyin.
*Lütfen yalnızca yazı ile ilgili yorumlar yazın. Link bırakıp kaçmayın.
*Yazının konusu dışında sormak veya iletmek istediğiniz bir şey varsa İletişim formunu kullanın.
Sevgiler.