26 Kasım 2020

Kahve Bahane #Bazan



Kahve bahaneye bazan kahve bazan çay eşlik eder. Bu gece çayı erken içtiğimden mütevellit su eşliğinde yazılmış bir kahve bahane ile karşı karşıya kalacaksınız. Bazan yazma aşkıyla yanıp tutuşurken bazan bir satır yazacak gücü bulamıyorum kendimde. 

Bu gece ne içimde yanan bir aşk var, ne de güçsüz hissediyorum. Odamdayım; aynamı çevreleyen minik ışıkları karanlığı yok etmesi için açtım. Bardağımın hemen yanında, masanın üstünde, kendi halinde yanan bir mum var. İlmek ilmek ördüğüm battaniyem sallanan koltuğumun baş ucunda. Ayaklarımı pilates topuna uzattım. Dizimde bilgisayarım, kulaklığım sayesinde müzik dışında hiçbir şey duymadan yazıyorum. 

Bazan yazacaklarımı saatler öncesinden kafamda planlıyorum bazan aniden gelen bir istek sonucunda çalakalem yazılar çıkıyor ortaya ve itiraf etmeliyim; ne zaman çalakalem bir yazı yazsam daha fazla etkileşim alıyor. O yazılarımın daha çok okuyucuyu sarıp sarmaladığını hissediyorum. 

Hissetmek bazan acı verici. Buradaki önemli nokta, acının neyin sonucunda ortaya çıktığı. Her acı insana kötü şeyler hissettirmiyor. Mesela spor yaptıktan sonra hissedilen kas ağrısı insana güzel gelirken, yorucu bir günün sonrasında hissedilen baş ağrısı çekilmez oluyor. Bu aralar bazan baş ağrısı çekiyorum. Anlık ve kısa olsa bile pek bir sevimsizler. 

Sosyal hayat artık yok denecek kadar az. Ve enteresan bir şekilde bu hayata alıştım. Bazan isyan etsem bile bu yaşam tarzı artık canımı eskisi kadar sıkmıyor. Havalar oldukça soğudu. Hava durumuna bakınca bu hafta kar gelir diyor. Sabah kalkıp, perdeyi araladığımda donmuş kaldırımlar karşılıyor beni. 

Polonya'ya taşınmadan önce soğuktan nefret ederdim. Şimdi itiraf etmeliyim ki artık bu soğukları da seviyorum ve sanırım eskisine nazaran daha az üşüyorum. Bazan soğuk havada kısa bir yürüyüş hoşuma bile gidiyor. 

Hoşuma giden şeylerden biri de bitki ve meyve çayları. Her çeşit çay olmasına rağmen elma cenneti dediğim Polonya'da bir türlü elma çayı bulamamıştım ki bu akşam gittiğim markette buldum. Tadı Türkiye'de içtiklerimden farklı ama nefsimi köreltmiş olması güzel. 

Nefsimin yanında öğrenme isteğim de köreldi sanırım. Bazan gaza geliyorum. Yeni şeyler öğrenmeliyim diyorum. Bazan amacsızca, ne aradığımı bilmeden bakınırken buluyorum kendimi. Bu dönem aslında yeni şeyler öğrenmek için oldukça uygun. İşe gidiş gelişte harcanan zaman yok, sağa sola gidemediğimiz için tüm zamanı evde geçiriyoruz. Aslında isteğim var fakat bu isteğimi harekete geçirecek bir motivasyon kaynağım yok. Sanıyorum içimde yaşadığım duyguların en yalın tanımı bu. 

Kitap okumaktan ölesiye zevk aldığımı bilmeyen yok sanırım. Bazan kitap okumaktan bile sıkılıyorum. Bu yaşadıklarımın hepsi belki bir depresyona gebe. Bunu da bilmiyorum. Kendimle daha fazla konuşmaya başladım. Bazan kendi kendimi azarlarken yakalıyorum kendimi. Sonra illa her şeyi dört dörtlük yapmak zorunda değilsin diyip kendime kızan kendime kızıyorum. 

Bazan de böyle deneysel karalamalar yapıyorum. Eğer bu satıra kadar yazıyı okuduysanız eminim yazıda çokça kullandığım "bazan" kelimesi dikkatinizi çekmiştir. Belki de birçoğunuzu rahatsız etmiştir. Yazıyı okurken nasıl hissettiğinizi yorumlar kısmına yazarsanız sevinirim. 

Bu deneysel karalamayı Orhan Pamuk kitaplarından esinlenerek hayata geçirim. Orhan Pamuk, bu kelimeye romanlarında sıklıkla yer verir. Bazan, Orhan Pamuk'un imzası gibi resmen. Orhan Pamuk okumaktan pek haz etmem. Seneler sonra bir kitabını daha okudum ve  bir sayfada kullanmış olduğu yirmi adet (evet üşenmedim ve saydım) bazan kelimesinden sonra böyle bir yazı yazmak fikri düştü aklıma. 

Ne diyelim, aklıma fikirler düşemeye devam etsin ki kahve bahaneler yazılsın. Okuyucularıyla buluşsun. O zaman bir sonraki kahve bahane de buluşuncaya dek şen ve esen kalın diyorum. 
Hayat siyah ve beyazdan ibaret değil. Bazan ara renklere de bir şans vermeyi ihmal etmeyin. 
Sevgiler.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

16 Kasım 2020

Kahve Bahane #Gün Batımı


Her gün bir önce günün aynısı olmaya başladı artık. Sabah aynı saatte uyan, yan odaya geçip çalışmaya başla. Mesai bitince bilgisayarı kapatıp mutfağa geç. Hava erken karardığı için bitmeyen gece ile yüzleş. Uyu ve yine aynı döngüye uyan. 

Son bir ayını bir solukta anlat derseniz bundan fazlası yok. Böyle bir film vardı hatta. Adam devamlı aynı güne uyanıyordu. Kendimi oradaki filmin başrol oyuncusu gibi hissediyorum. Sizin orada durumlar nasıl? 

Hal böyle olunca içimden yazmak da gelmiyor. Çünkü bu depresif hal yazılarıma yansıyacak. Ortaya karamsar kahve bahaneler çıkacak. İnsanlar pek keyifsizken de böyle yazılar ile daha da çok iç karartmaya lüzum yok, değil mi?

Hava iç güveysinden hallice artık. Sabah uyandığımda hava 5 derecenin altında değilse yürüyüşe gitmeye devam ediyorum. Geçen hafta bir gün koştum bile. Dört kilometrenin sonunda bileğimde çok ince bir sızı hissettim sadece. Bence yeniden uzun uzadıya koşacağım günler uzak değil.



Havalar soğuyunca daha çok kitap okuma isteğiyle doluyorum. Battaniyenin altında, sıcacık çayım bardakta. Böyle böyle derken bu senenin okuma hedefini tutturdum. 55. kitabımı dün akşam bitirdim. Ali Lidar'ın Yolun Başı adlı şiir kitabını okudum. Seneler olmuştu şiir kitabı elime almayalı. 1000 kitap adlı sitede gezinirken bir okuma etkinliğinde denk geldim bu kitaba. Biraz da depresif hissediyordum. Bir çırpıda okudum tüm kitabı.

Aslında bu yazarla ilk tanışmam değil. Sanıyorum iki sene önce yaptığımız bir blog etkinliğinde Alengirli Şiirler adlı kitabı bana hediye olarak geldi. O kitapta yer alan şiirlere bir göz atmıştım. Dünkü kitaptan sonra, kitaplıkta okumayı bekleyen kitabımı elime alıp adam akıllı okumak şart oldu. Yani kısacası ben Ali Lidar'ın kalemini sevdim. 

Geçen hafta hem alt kat, hem üst kat komşumun akılalmaz gürültüleri sinirlerimi oldukça yıprattı. İkisinin ortasında kapana kısılmış gibi hissediyorum kendimi. En kötüsü de uyarmamıza rağmen umursamadan gürültü yapmaya devam etmeleri. Bazen avazım çıktığı kadar bağırmak ve saçlarını başlarını yolmak geliyor içimden. Aman ben boş ver Yasemin diyip bir melisa çayı yapıyorum kendime. 

İnsan kendi için bir şeyler yapmalı. Zira ben bunu pek sık yaparım. Bu akşam Küçük Prens adlı kitapta yer alan bir bölümü ararken, kendime yazdığım notla karşılaştım. Seneler önce yazmışım. Şimdi karşıma çıkınca gülümseme sebep oldu. 


Karantina, corona derken sanırım benim de dayanma eşiğim buraya kadardı. Bu hafta hissettiğim bu depresif durumdan çıkamazsam daha karamsar günler beni, daha karamsar yazılar da sizi bekliyor olacak.
Depresyon hırkasını giymemek için çabalıyorum, çabalıyorum, çabalıyorum. Umarım ki başarabilirim. 

Şimdi bardakta soğuyan çayımdan bir yudum alıp, klasikleşmiş kapanış cümlemi yazabilirim. 
Bir sonraki yazıda görüşünceye dek şen ve esen kalın.
Kendinize minik tatlı notlar yazmayı deneyin. Bence seversiniz.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.