19 Ocak 2020

Kahve Bahane #Parti Şahane


Sabah aklımda bilgisayarımı alıp, yakındaki kitap kafeye gidip, bu haftaya dair bir kahve bahane yazısını yazmak vardı. Sonra araya ev işleri girdi, isteğim beni terk etti. Kahve bahane yazısını yazmak da bu saate kaldı.

Oldukça hareketli bir hafta geçirdim. Hafta kapanışında da şirketin partisine gittim. Tüm yıl çalışıp; aylık, üç aylık ve yıllık kapanışı yapan bizler için şirket güzel bir parti düzenlemişti. Yedik, içtik, dans ettik, yeni yıl ve bizi bekleyen ay sonu işlemleri için enerji depoladık.

Eğlenmek güzel fakat böyle yerlerde illaki dağıtan birileri çıkıyor. İşte o içki denen tüm kötülüklerin anasından nasibini almış bir insan evladı da partinin sonunda beni buldu ve beni zor durumda bıraktı. Az biraz ona da canım sıkıldı aslında. Parti bitmek üzereyken başka birimden biri, şirkette pek sık görmediğim biri, lütfen seni bir kere öpebilir miyim? diye tutturdu. Uberi çağırıp, parti alanını terk etmem saniyeler sürdü diyebilirim. Allahtan ayağımda bot vardı. Ya ayakkabı olsaydı da biri koşarken çıksaydı. Al sana yeni ve dramatik bir Kül Kedisi hikayesi...

Partinin yorgunluğu ve son anda yaşadığım şok nedeninden olsa gerek bu hafta sonu kendimi biraz depresif hissettim. Dur biraz tatlı yiyeyim de depresyondan çıkayım dedim. Bu sefer de şeker komasına girdim sanırım. Bir baş ağrısı, bir mide bulantısı. Bünye bu kadar ani şeker yüklemesine dayanamadı resmen. Tam da şu an "Neden spora gitmedin" diye soruyorsanız, partide topuklular ile dans etmekten diyebilirim. Normalde yüksek topukluları pek nadir giydiğimden, böyle ayda yılda bir giyince ayaklarım afallıyor. Kendine gelmesi bir iki günü alıyor.

Kendine gelmek demişken, yavaş yavaş özüme dönüyorum. Belki bundan blogumda hiç bahsetmedim fakat bir zamanlar bilgisayar oyunları oynamaya bayılırdım. Şimdi eski günlerdeki gibi playstation oynayıp duruyorum. Hem de öyle azıcık değil. Günde bir iki saat Divinity Orginal Sin II oynuyorum. Bu kontrollü davranmış halim. Yoksa içimde çok feci bir gamer yatıyor. Bir uyanırsa, oyun oynamaktan ne ev işi yapabilirim ne spora gidebilirim ne de uyuyabilirim.

Bu aralar hep bir koşuşturma içindeyiz, sebebi de yakın zamanda taşınıyor oluşumuz. Polonya'ya geldiğimizden beri, beş senedir aynı evdeyiz. Şimdi evimizi değiştirmemize az bir zaman kaldı. Ve yeni evde bir çalışma odam olacak. Çalışma odama kavuşmanın tatlı heyecanı var içimde. Yer sıkıntısından dolayı ara verdiğim Nachnuch çantalarına geri dönebileceğim. Resim çizmek için daha büyük bir alanım olacak ve daha özgürce çalışabileceğim. Çünkü bir şeyler üretirken dağıtmayı seviyorum.

Sanırım ben genel olarak dağıtmayı seviyorum. İş yerinde de öyle, gün içinde herkesin masası gayet topluyken, benim masamın her yerinde faturalar, kalemler, bardaklar oluyor. Gün sonu topluyorum, ve ertesi sabah masayı dakikalar içinde tekrar dağıtabiliyorum. Böyle bir döngü içindeyim.

Döngü demişken, şimdi içimden bir ses "tamam Yasemin yeter bu kadar, artık oyuna dön" diyip duruyor. Ben de içimdeki sese kulak vermeye bayılırım.
O zaman ne diyoruz, bir sonraki kahve bahane yazısında görüşünceye dek şen ve esen kalın. Kendinizle iyi geçinmeyi de ihmal etmeyin.
Sevgiler.


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

2 yorum :

  1. Biri dağıtınca nedense eskiden hep beni bulurdu :)) Sevmediğin ot misali :))

    Keyifli haftalar diliyorum

    YanıtlaSil
  2. Senin de hakkın ödenmez kötülüklerin anası alkol... Nasılda cesaretlendiriyorsun insanları...

    YanıtlaSil

*Bloglar yorumla beslenir. Yorumlarınızı eksik etmeyin.
*Lütfen yalnızca yazı ile ilgili yorumlar yazın. Link bırakıp kaçmayın.
*Yazının konusu dışında sormak veya iletmek istediğiniz bir şey varsa İletişim formunu kullanın.
Sevgiler.

Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.