23 Kasım 2018

Sil Baştan


Kahve Bahane yazılarımı camın önünde duran masamda, kahvemi yudumlarken yazıyorum genelde. Bugün de sil baştan adlı yazımı yazmak için geçtim masa başına. Görüş alanımda bir banka şubesi var. İç konsepti çalışma hayatımın hatırı sayılır zamanını geçirdiğim banka ile neredeyse aynı. Takım elbisesini giymiş, masasının başında saatlerce kalkmadan çalışan banka elemanına takılıyor bazen gözüm. O görüntü beni geçmişe götüren bir zaman kapsülü gibi adeta. Hayırdır Yasemin! "geçmişe özlem dolu bir yazı mı bu" diye düşünüyorsanız yanıldığınızı şimdiden söyleyeyim.

Hayatımın birçok zamanında, Şebnem Ferah'ın da söylediği gibi sil baştan başladım. Şu an yaşadığım zaman diliminde aldığım kararlardan biri de tam olarak bu tanıma uyuyor. Bana tamamen yabancı olan bir iş buldum ve part time çalışmaya karar verdim.

Sil baştan başlamak tanımı kimini oldukça korkutur. İnsanlar bulundukları rutin hayattan çıkmaya, konfor alanını terk etmeye pek yanaşmaz. Bunlara yanaşmadığı sürece, belki daha fazla keyif alacağı şeylerin keşfinden de mahrum kalır aslında. Bu satırlara en çok yakışan söz; "denemeden, neyin doğru olduğunu bilemezsin" sözü sanırım.

Çalışma hayatıma ilk olarak bir devlet kurumda sözleşmeli personel olarak başladım. Genel olarak keyfim yerindeydi. Memur hayatına insan çabuk alışıyor. Elektrik fatura tahsilatını yapıyordum. O zamanlar böyle otomatik ödeme ve banka sistemleri çok gelişmemişti. Son ödeme günlerinde, veznenin önünde metrelerce kuyruk olurdu. Bir hafta süren yoğunluktan sonra, üç hafta oldukça sakin geçiyordu. Hayatımda ilk defa çuvalla parayı orada gördüm mesela. Görmek güzel de o para senin olmayınca, sayması tam bir işkence.

İki yılın sonunda büyük bir market açılacağını duyup, başlarım böyle memurluk hayatına dedim ve açılacak markette muhasebe elemanı olarak çalışmak için cv gönderdim. Gel başla dediler. İstifa ettim. Lakin evdeki hesap çarşıya uymadı. Benden daha tecrübeli ve birazcıkta torpilli birini muhasebeye almaya karar verdiler başlamama günler kala. Seni kasiyer olarak alacağız dediler. Mis gibi memurluğu bırakıp, kasiyer olma fikri bünyeme ağır geldi. İlk iki, üç gün ağlayarak işe gittim. On saat bazen on iki saat çalışmak beni sarsmıştı. Ama pes etmedim. Birinci ayın sonunda kasa şefi, üçüncü ayda ise muhasebe departmanında bir masa sahibi oldum. Torpille işe aldıkları kız istifa edince, muhasebe departmanındaki tüm işler bana kaldı. Bir senenin sonunda neredeyse tek başıma bir market idare edebilecek bilgi birikimine ulaşmıştım. O işin en havalı kısmı ise paraları bankaya götürdüğüm zamanlardı. Filmlerde gördüğünüz para çantaları vardır ya, hani açınca içinde sıra sıra paralar olur. O çanta ile giderdim bankaya. Müdür bey, böyle zayıflık iyi değil, bir gün çantayı çalmak isterlerse senide kapıp götürürler, azıcık yemek ye derdi.

Markette ikinci yılımı doldururken ana merkezden bilgi işlem birimine geçiş yapmamı istediler. Gitmedim. Sonra bulunduğum şehirin bir ilçesine yeni bir mağaza açmaya karar verdiler. Oraya seni ikinci müdür yapalım dediler. Tam bunlar konuşulurken ben bir bankanın eleman aradığı duyumunu aldım. Başvuru yaptım. Mülakat İstanbul'da olacak dediler. Ben de mülakata gitmek için izin istedim. Tabii izin vermediler. Ben de istifa ettim. Herkes şok oldu. Resmen tırnaklarımla kazıdığım işimden istifa etmeme akıl sır erdiremediler.

Banka mülakatına gittim. Beni işe almazlarsa ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Anneme artık geri dönmem ve İstanbul'da bir iş bulmaya çalışırım dedim. İki haftalık sancılı bekleyişin sonunda, banka hadi iyisin Yasemin seni seçtik dedi. Böylelikle yine vezne elemanı olarak en alt kadrodan işe başlamış oldum. Çok kısa sürede bireysel kredilere, oradan kredi operasyon birimine geçiş yaptım. Üç sene şubenin tozunu yalayıp yuttuktan sonra (şubedeki bazı sıkıntılardan dolayı) başlarım böyle işe dedim. İstifa ettim. Çıkış görüşmesine gittiğimde tüm sıkıntıları ve yapılan haksızlıkları açık açık anlattım. Biz size geri döneceğiz dediler ve iki gün sonra istifamı kabul etmediklerini yazdılar. Gelen mailde sizinle çalışmaya devam etmek istiyoruz, gel seni genel müdürlük bölümüne gönderelim dediler.  Bi havalı oldu. İtiraf etmeliyim. Şube müdürüne güzelce bir bye bye dedim ve genel müdürlük biriminde ticari krediler operasyon bölümüne geçtim.

Bankacılıkta geçen yedi senenin sonunda, sadece işi değil, evi ve ülkeyi de değiştirmeye karar verip yeniden istifa ettim. Zaten sonrasındaki hikayeyi biliyorsunuz.

Şimdi yeniden başlamak adına, diline yabancı olduğum bir ülkede, içimde biraz heyecan ve biraz kaygı ile ilk adımı atmak için saatleri sayıyorum. 

Sanırım tam bu noktada güzel dileklerinize ihtiyacım var.


✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

9 Kasım 2018

Koşmasaydım Yazamazdım



"Koşmasaydım Yazamazdım" Haruki Murakami'nin kaleme aldığı bir kitap ismi. Kitaptan bir sohbet sonucu haberdar oldum. Okumak için listeye ekledim ve geçen günlerde başlayıp bu sabah bitirdim.
Kitap, Haruki Murakami'nin iki yıllık koşu serüvenini anlatıyor. iki yıllık süreçte dönem dönem kaleme aldığı notlarını bir araya getirip kitap olarak okuyucusuyla buluşturmuş.

Kitabın kısa tanıtımından sonra, koşunun bende hissettirdiklerini anlatmaya geldi sıra. Hayat rutinimin içine koşmayı da dahil etmeye başladım diyebilirim. Altı aydır, düzenli olarak koşmaya özen gösteriyorum. Bu süreçte üç yarışa katıldım. Gün geçtikçe de koşu performansım artıyor. Mesafeyi uzatabiliyorum.

Koşmak zor, ben koşamıyorum diyenler var çevremde. Böyle dediklerinde bir şans verin diyorum onlara. Belki çok seveceksiniz. Belki ruhunuza çok iyi gelecek. İnsan denemeden ona neyin iyi geleceğini bilemez ki!

İlk başladığım zamanlar iki kilometre koşmak bile beni nefes nefese bırakıyordu. Düzenli antrenmanlar sonrası bir gün bir baktım, dört kilometreyi çok rahat bir şekilde koşabiliyorum. Sonra yedi kilometrelik bir yarış vardı. Şansımı denemeliyim dedim ve kayıt oldum. Artık hedefim de belliydi. Bu hedef doğrultusunda çalıştım ve o gün gelince yedi kilometreyi bitirdim.



Bu hafta başı on kilometre için kolları sıvadım. Kendime yeni bir rota ve yeni müzikler buldum. Yol ayaklarımın altında aktı gitti resmen. On kilometreyi tamamladığımda başarmış olmanın mutluluğunu yaşadım. Zihnimin tam anlamıyla temizlendiğini hissettim.
Sürdürebilmek, ritmi kesmemektir. Uzun soluklu çalışmalar için bu önemli. Ritim bir kez belirlendikten sonra gerisi bir şekilde hallolur.

Kitaptaki en güzel sözlerden biri bu sanırım. Başarının sırrı kesinlikle bu.

Koşmak için belirli bir modda olmak da gerekmiyor. Keyifliyken koşuyorum, üzgünken koşuyorum, sinirliyken koşuyorum. Koştuktan sonra tüm o kötü düşüncelerden eser kalmıyor aklımda.
Koşunun hayatıma kattığı bir güzellik ise yazma isteğimi en üst seviyelere çıkarması. Keyifli bir günümdeysem, koşarken aklıma türlü şeyler geliyor. O kadar güzel yollarda koşuyorum ki, manzaranın güzelliği sanırım ruhumu işliyor. Bazen durup birkaç kare fotoğraf çekiyorum. Bazen de ritmimi bozmamak için gördüğüm güzel manzaraları kendime saklıyorum.

Bu hafta koşarken durup birkaç kare fotoğraf çektim. Şimdi sizi o fotoğraflar ve mikro hikayem ile baş başa bırakma vakti.







Puslu Kıtalar Atlasın'da bir Şato vardı. Şato'nun kalesinde Kör Baykuş yaşardı. Kör Baykuş, yoldan geçenlere; "Normal Olmak Varken Neden Mutlu Olasın; Unutma Hiçbir Şey Eskimez Mutluluk Kadar" diye fısıldardı. Bunu duyanlar derin düşüncelere dalıp " İçimizdeki Şeytan olmasa, belki de mutlu olabiliriz" diye geçirirlerdi akıllarından. Birçoğu Çocukluğum geçti gitti. Şimdi benden geriye Bitik Adam kaldı diye hüzünlenirdi. Bazıları ise "olsun, Olduğu Kadar Güzeldik" derdi usulca.

Bu hikayede dokuz adet (daha önce okumuş olduğum) kitap ismi saklı. Bu hafta koşarken aklıma geldi. O zaman hikayenin kapanış cümlesini de yazıya en uygun olan kitap ile yapma zamanı;
"Koşmasaydım Yazamazdım"

Tüm kitap ve koşu severlere sevgilerimle.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

1 Kasım 2018

Kahve Bahane #32


Kahve bahane arşivi gün geçtikçe büyüyor. Ben yazmaktan siz de okumaktan zevk aldığınız sürece kahve bahane serisi blogda hep var olacak. Üstüne basa basa söylediğim bir şey var. Bir Tutam Karınca tamamen kişisel bir blog. Bir ticari kaygısı yok. Okunduğu ve yorum aldığı zaman mutlu oluyor. Hepsi bu.

Arada bir farklı konular hakkında yazıyorum. Onların çıkış noktası da aslında merak ettiğim şeyleri araştırırken, bunu bloga yazayım da benim gibi merak eden birileri varsa nasiplensin düşüncesi. Mesela Çantanın Tarihi  adlı yazım ve bu yazıdan önce yazdığım Halloween Cadılar Bayramı yazım böyle oluştu.

Kahve bahane yazısının görsellerini, daha kaliteli ve göze hitap ettikleri için genelde internetten buluyorum. Bugün uzun bir yürüyüşün ardından, minik bir kafede leziz bir kahve içtim. Kahvemi yudumlarken bir sonraki kahve bahane yazısının görseli de benim objektifimden olsun dedim. Yazının başında yer alan görselin hikayesidir bu. 


Polonya'nın dini bayramları bize kıyasla çok fazla. 1 Kasım günü de mezarlıkları ziyaret ettikleri özel bir gün. Bu özel günde, mezarlıklar nasıl oluyor diye oluşan merakı gidermek adına, ben de Krakow'da yer alan bir mezarlığa gittim. Oldukça kalabalıktı. Krakow'da böyle kalabalık ortamları gördüğüm günlerin sayısı pek azdır. Mezarların hepsi çok bakımlıydı. İnsanlar çiçekler ve mumlar alıp ziyarete gelmişlerdi. Mezarlıkları ziyaret etmek insanda hoş bir etki bırakmıyor tabii ki. İnsanın içini garip bir hüzün kaplıyor. Ve aslında kafamıza taktığımız şeylerin pek de önemli olmadığını bize hatırlatıyor.




İş arama sürecim devam ederken, iki hafta önce girdiğim mülakattan bir ses çıkmamasına biraz üzülmüş olabilirim. Heyecanımı bastırıp, kendimi ingilizce ifade etmek beni bir hayli zorluyor. Aslında ben elimden geleni yaptığımı düşünüyorum. Sanırım artık vitesi ikiden üçe çıkarma zamanı geldi. Yine biraz zorlamak ve bir tık ileriye taşımak lazım ingilizceyi. Nasıl olacak pek bir fikrim yok. Bazen motivasyonum düşüyor. Olmuyor Yasemin, sen de ancak bu kadar yapabiliyorsun diyorum kendime. Sonra hadi biraz daha dene. Belki bu kez olacak diyorum.


İkilemde kalıyor olmak zor. Başarmak için denemek lazım mottosundan yola çıkarak şimdilik gaz veriyorum kendime. Gazı verip vitesi bir üst vitese atarsam belki bu sefer olur. Neden olmasın?
Bir çin atasözü der ki; Başarı belki insana çok şey öğretmez, fakat başarısızlık çok şey öğretir. 
Şimdi derin bir nefes alıp ileriye odaklanma vaktidir.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.